Page 182 - TEMEL SANAT EĞİTİMİ 9
P. 182
5. ÜNİTE
OKUMA PARÇASI
BAKMA VE GÖRMEDE DENGE
Görme, insanın dünya ile kurduğu ilişkidir. Fiziksel olarak görme ışıkla başlar, ışık devam ettiği
sürece devam eder. Gözün ışık, biçim, ses, hareket gibi uyaranlara yönelmesine ise bakma denir.
Görmenin ilk basamağı olan bakma, gözün salt uyarı durumudur.
Bakmak, anlık ve kısmi sentez yapma ve seçme olayıdır. Başka bir ifade ile bakmak, geniş
seçme özgürlüğündeki gözün o anda belleğin de etkisiyle bir nesneye odaklanarak onu yakına
getirmesi eylemidir. Yani bakılan nesne üzerinde düşünülmediğinde, derin ve kalıcı bir görmenin
gerçekleşmediği sonucu ortaya çıkmaktadır.
Göz, beyne bazı renk frekanslarını ve ışık yoğunluğu olan yüzeyleri bize daha yakındaymış
gibi iletebilir. Uyarı etkileri; aydınlanma durumu, rengin dalga boyu ve titreşim sayılarıyla ilişkilidir.
Bu nedenlerle öndeymiş gibi görünen nesneler, zıtları ile girdikleri ilişkilerde bütünde uyumlu bir
dengeye neden olabilir. Örneğin sıcak renkler, soğuk renklere göre daha uyarıcı olduklarından öne
gelir. Yeşillikler içinde bir gelincik, dikkat çekici olduğu kadar azlık-çokluk etkisi nedeniyle gözde
denge etkisi oluşturur. Gelincik tarlasındaki kırmızılar ise gözde bütün olarak algılandığı için yeşil
alana oranla dengesiz bir etki meydana getirir. Çünkü yeşilin tamamlayıcısı olan kırmızı hem sı-
cak-soğuk zıtlığı hem azlık-çokluk bakımından hem de miktar zıtlığı ile dengelenmediğinden göz
ve beyinde rahatsız edici olmaktadır.
Çevresini tanıma süreci içindeki göz; düzenli-düzensiz, basit-karmaşık yapıları ya da ışık, biçim,
renk, doku ve ölçüye ait etkileri beyne olduğu gibi aktaramaz. Yani insan,
doğadaki bazı dengeli durumları dengesiz, dengesiz durumları dengeliy-
miş gibi görüp algılayabilir. Tek ayağı üzerinde duran bir leylek denge
durumunda olmasına rağmen onu bu biçimde ilk kez gören bir kişi tara-
fından dengesiz gibi algılanabilir. Görsel 5.123’teki dansçı çalışması da
fizyolojik olarak rahat bir denge durumundadır. Diğer taraftan heykel son
derece dengeli, model ise rahatsız bir pozisyondadır.
Kompozisyonda parlak ve doygun renklerin mat ve doygun olmayan
renklerle olan ilişkileri, zıtlık temelinde ele alınabilir. Bu renklerin uyum-
lu birliktelikleri göz ve beyinde denge hissine neden olmaktadır. Örneğin
çoğunluğu mavinin tonlarından oluşan bir kompozisyondaki doygun mavi, Görsel 5.123: “Dansçı”,
diğer tonların yanında hem uyarıcı etki hem de azlık-çokluk etkisi nede- 1922, George Kolbe, 61 cm,
niyle öne gelir. Renklerin açık-koyu ilişkileri, uyarı etkileri ve kalitelerindeki bronz heykel
uyumları dikkate alınarak hazırlanılan kompozisyonlarda göz ve beyinde
denge hissinin oluşması söz konusudur.
1953 yılında Matisse, sanatçı gözüyle görmenin önemini ve niteliğini
şöyle açıklamıştır: “Görmek, çaba gerektiren yaratıcı bir eylemdir. Gün-
lük hayatımızda gördüğümüz her şey, alışkanlıklarımız yüzünden, az
ya da çok bir biçim bozukluğuna uğrar. Bu özellikler içinde yaşadığımız
çağda böyledir; çünkü sinemanın, reklamların, dergilerin her gün hazır
olarak karşımıza çıkardığı yığınla görüntü, ön yargılar, zekâmızı nasıl Görsel 5.124: “Yaz Gece-
etkilerse görüşümüzü de öyle etkiler. Bütün bunların etkisinden kurtul- si”, 1896, Edvard Munch,
mak için gereken çaba cesarete dayanır, gördüğü her şeyi ilk kez gö- 90x119,5 cm, tüyb, Munch
rüyormuş gibi görmesi gereken sanatçı için bu cesaret vazgeçilmez bir Müzesi, Oslo
şeydir. Sanatçı hayatı boyunca gördüklerini çocukluğundaki gibi görmek
zorundadır.”
180