Page 150 - TÜRK HALK MÜZİĞİ KORO 10
P. 150
TÜRK HALK MÜZİĞİ KORO 10 3. ÜNİTE
OKUMA PARÇASI
TÜRKİYE’DE MAKAM MÜZİĞİ
Türkiye, makam müziğinin karakteristik ve bir o kadar da karmaşık ses bölgelerinden biridir.
Türkiye’nin çok katmanlı toplumsal yapısı ve bu yapıyı belirleyen tarihsel olaylar, müzik kültürün-
deki çeşitli ve oldukça zengin bir yapıyı beraberinde getirmiştir. Ülkemizde bugün, adına daha çok
“Türk musikisi”, “Türk sanat musikisi”, “klasik Türk musikisi”, “saray müziği”, “edvar müziği”
denilen; bizim de “Osmanlı-Türk müziği” adını kullanmayı tercih ettiğimiz ve özgün bir makam sis-
temini bünyesinde barındıran bir müzik türü, varlığını sürdürmektedir. Bu müzik türünün makamsal
sistemi ile ilgili çalışmalar çeşitli boyutlarıyla devam etmektedir. Bu çalışmaların bir kısmı eski
yazmalardaki sistem konularını bugünün müzik teorisiyle ilişkilendirme gayretiyle yapılırken bir
kısmı da çevre kültürlerin ve eski medeniyetlerin müziği ile bu müzik arasında ilişki kurma çabası
ile yapılmaktadır.
Türkiye’de Osmanlı-Türk müziğinin yanı sıra, yaşayan bir başka makam müziği geleneği daha
vardır ki o da, Türkiye’deki halk müzikleridir. Türkiye’nin halk müziği makamlarını incelerken
ne Osmanlı-Türk müziğine ne de çevrenin müzik kültürlerine kulak vermeden inceleme yapmak
mümkündür.
Türkiye’nin dört bir yanında hâlâ yaşamakta olan halk müziklerini ele alırken bu müziklerin
bünyesinde yer alan ses sistemlerini mevcut etnik ve dinsel kimliklerin kökenlerine göre ayrıştır-
manın kolay olmadığını öncelikle belirtmek gerekir. Bu sebeple halk müziklerinin ses sistemlerini
oluşturan ses dizilerini, bunların ses genişliğini, içlerinde yer alan mikrotonları ve tümünün bir
araya gelerek oluşturduğu “makamsal bütünü” tamamıyla etnik ve dinsel yapıya veya coğrafî koşul-
lara bağlamak mümkün değildir. Örneğin Ermeni, Süryani, Laz, Kürt vs. toplulukların müzikleriyle
Türk topluluklarının müzikleri zaman zaman benzerlik gösterebilir. Hatta tarzlar farklı olmakla
birlikte müziksel sistem bakımından ayniyet vardır. Burada sıraladığımız gruplar Osmanlı devlet
sistemi içinde “Müslüman” ve “gayr-ı müslim” olarak ayrılıyordu ama aslında herkes gerek şehirde
gerekse taşrada, Türklerle bu topluluklar arasında derin ve keskin bir müzikal kopukluk olmadığını
biliyordu. Elbette bunun temelinde sosyo-ekonomik yapılanma ve yaşam şartları vardır. İstanbul
başta olmak üzere şehir merkezlerine gelindikçe tüm müzikal ögeler benzer hâle gelir hatta bazı
hallerde üslûpta dahi benzeşmeler yaşanır. Ana akım müzik sistemlerinin içinde her topluluğun
(etnik grubun) kendine özgü bir çalış ve söyleyiş biçimi ön plana çıkar. İşte bu genel tablonun en
önemli kısmı, müziğin ham maddesi olan sesin Türkiye’nin hemen her yöresinde benzer niteliklere
sahip olmasıdır.
Türkiye’deki makamsal müzikler, makam koridorunda yer alan müzik sistemiyle bir biçim-
de ilişkilidir. Yerel müzik kültürünü sürdüren gruplar ise makam koridorunun “makam bölgeleri”
ve “üslûp bölgeleri”yle ilişkilidir. Türkiye’deki halk müzikleri; Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu
ile Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasî otoritesi altında varlığını sürdürmüş toplumların, Orta Asya, Ön
Asya, Akdeniz Havzası ile Balkan topluluklarının ve kadim Anadolu halklarının müzikleriyle teknik
bakımdan da ilişkilendirilebilir. Kurulan ilişkilerin birçok alanda olduğu gibi müzikte de “senkretik”
(bağdaşmacı) bir zemin üzerine oturması doğal ve kaçınılmaz bir sonuçtur. Müzikal senkretizmin
orta çağdaki en tipik örneklerini ve yakın dönemdeki etkili uygulamalarını Anadolu’da görmek
mümkündür.
Melih DUYGULU’nun
“Türkiye’nin Halk Müziği Makamları” eserinden kısaltılmıştır.
148