Page 144 - THM TEORİ VE UYGULAMASI (ORTAK-TSM ) 11
P. 144
MÜZİKSEL OKUMA (SOLFEJ-BONA)
OKUMA PARÇASI
SARI YILDIZ TÜRKÜSÜNÜN
HİKÂYESİ
Zamanın birinde Sivas ilinden bir kervancı Halep'ten mal getiriyordu. Tam üç yıldır kervancılar yurtların-
dan, baba ocaklarından ayrı düşmüşlerdi. Gurbet ilin kahrı, üç yılın hasreti vardı yüreklerinde. Kiminin anası
babası, kiminin sevgilisi, kiminin çocukları yolunu gözlüyordu.
İçlerinden en genci de kara yağız, uzun boylu bir delikanlı olan Veysel’di. Veysel'in bıyıkları daha yeni
terlemişti.
Bunlar Halep'ten aylarca yol ala ala, en sonunda, karlı, fırtınalı bir kış günü Sivas'la Kayseri arasındaki
yıkık bir Selçuklu hanına kendilerini zor attılar. Handa gecelemeye karar verip yüklerini çözdüler.
Sivas çok yakındı. Kervancılar yerlerinde duramıyorlardı. Akşam oldu fakat hiçbirini uyku tutmuyordu.
Memleket hasretiyle yanıp tutuşuyorlardı.
Veysel de nişanlısını düşünmekten uyuyamıyordu. İkide bir yatağından kalkıp gün ışıdı mı diye doğuya
doğru bakıyordu. “Ah bir sabah olsa da yola çıksak!” diyordu.
Gün aydınlanmadan önce, doğuda bir yıldız doğar. Sabah yıldızı’dır o. Yola sabah yıldızı gözükünce
çıkılır. Sabah yıldızı bir gözükse… O gece, bir gece değil; karanlık bir yıl gibi geldi Veysel’e.
Veysel sevinçle çoktan beri durup seyrettiği doğuda kocaman, ışıyan bir yıldız gördü. Delicesine bağır-
dı: "Sarı yıldız!.. Mavi yıldız!.."
Telaşla kervanı yüklediler. Kar savuruyordu. Kervan yola düştü. Geceye, kara, sarı yıldıza karşı türküler
söylediler (Görsel .1).
Bir bulut oynadı Sivas ilinden
Ucu telli mektup geldi gelinden
Yarın sabah Sivas'ta olacaklardı. Veysel'i sorsanız Veysel, kervandan belki beş yüz metre ilerde. Atı,
ağaçlar boyu yükselmiş karı göğüslüyordu. At, bazen yorulup bazen yavaşlıyordu. Veysel, atı öldürecek gibi
kırbaçlıyordu. Bir hayli yol aldılar. Kar, arada açılıp ortalık süt liman oluyordu fakat sarı yıldız oturdu oraya.
Sarı yıldız çoktan kaybolmalıydı. Gün doğmalıydı çoktan dağların ardından. Tan yıldızı ışıdıysa biraz sonra
gün doğacak demekti... Gün nerelerdeydi?
Kar ve fırtına ilerlemeyi daha da zorlaştırdı. Bir zaman geliyor kervan toptan kara gömülüyordu. Zar
zor kervanı kar altından çıkardılar. İçlerinden kimisi "Dönelim!" diye ayak diretti. Ötekiler dinlemiyorlardı.
“İşte sarı yıldız. Biraz sonra nasıl olsa gün doğardı.” diye düşünüp dönmediler. Git, git! sarı yıldız’ın bir türlü
kaybolduğu, günün doğduğu yoktu.
“Biz uykuluyuz da onun için zaman bize çok uzun geliyor. Nasıl olsa biraz sonra gün doğacak.” diyor-
lardı.
İçlerinden hiçbirinin aklına bu yıldızın tan yıldızı olmayacağı gelmedi. Gözleri yıldızlarda, karda bata
çıka yol alıyorlardı. Sivas ovasının kar altındaki uçsuz bucaksız düzlüğü, gide gide bitmiyordu. Aklı başında
eski kervancılar felaketi sezinlediler. Kervanbaşına, Veysel'e, daha öteki gençlere: "Dönelim!" diye yalvarı-
yorlardı. Kervanbaşı da gençti.
Veysel'in yüreğindeki aşk da gittikçe alevleniyordu. Veysel, arkadaşlarına yıldızı gösterip: “Hepiniz bi-
lirsiniz ki yıldız doğduktan sonra gün ışır...” diyordu.
Arkadaşları ne desinler? “Bu yıldız doğduktan sonra gün ışır.” Ama yıldız ne zamandan beri orada
öylece duruyordu. Gün ışımak bilmiyordu. Birkaç kere dönecek oldular, dönseler nereye dönecekler…
Çaresiz gidiyorlardı... En sonunda gide gide şimdiki “Kervankıran” dedikleri yere vardılar. Orada görülme-
dik bir tipi başladı. Kar tepeden tepeye savruluyordu. Sarıyıldız tipinin arkasında… Ve neden sonra gün
ağır ağır karşı dağın arkasından gözüktü. Kervan nerede? Kervanı koydunsa bul!
142