Page 10 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 | Çalışma Defteri
P. 10

Açık Uçlu Sorular




        Aşağıda yer alan metni okuyarak soruları cevaplayınız.


                                              KARANFİLLER ve DOMATES SUYU
              Küçük bir çam ormanı. Vakit sabah. Arı, sinek, kuş sesi. Bir siyah gözlükten görülen yerde ve ağaçlarda güneş
              parçaları. Sonra uzak, göğün kendi renginden biraz daha koyu kıyılara giden hudutlu bir deniz... İşte böyle bir
                                            yerde köyün insanlarını düşünüyorum.
                                                             ...
              Beyinin vapurdan iner inmez çantasını kapan uşaktan iğrenmeyi, sabahleyin altı buçukta tabiatla kavga için
               sokağa fırlamayan adamın çalışmadığını kendi kendime öğrendim. Ama şu sabahleyin altı buçukta tabiatla
                kavga için sokağa fırlamayan adam, isterse akşama kadar insanları aldatmak için didinsin. Kaç para eder!
               Gözümde, milyonu olsa da kalp para ile metelik etmez. Şimdi artık kimi sevdiğimi, kime saygı duyduğumu
                          biliyorum. Günlerden beri kafamı bir adam kaplıyor (işgal ediyor dememek için).
             Köyde ona, “Kör Mustafa” derlerdi. Bir gözü sola doğru biraz kaymıştı. Sağ tarafının beyazı ile gözkapağı arasına
              ciğer kırmızısı bir et parçası oturmuştu. Böyle mi doğmuştur? Yoksa çocukken bir şey mi batmıştır?.. Bu arızalı
            göz, öteki gözde daha parlaktır, daha siyah, daha canlı, daha zekidir. Bana bir kamburu hatırlatıyor bu göz; tuhaf
              değil mi? Bir kambur insan çirkindir ama, bütün kamburlar iyi yürekli, sevimli insanlardır. Arkadaş canlısıdırlar,
                                              şendirler. Ne severim kamburları!
               İşte Kör Mustafa ‘nın bu gözü de bir kambur insanın ruh hâletini içine sindirmiş, şıkır şıkır, pırıl pırıl, sevimli,
              çapkın, canlı bir gözdür. Öteki doğru dürüst göz, onun yanında, mahcup, sönük, tatsız tuzsuz, pek de kibirlidir.
                        Kör Mustafa bahçelerde çalışır, gündeliğe gider, sarnıç sıvar, dam aktarır, kuyu kazar...
                                                            ...
             Akşam olunca çalıların arasına sakladığı kazmasının alıyor, gün ağarıncaya kadar söküyor, koparıyor, kazıyordu.
                Kazdıkça kaya, kazdıkça taş. Bütün bir yaz, bütün bir kış, orman memurunun tazyiki, çalı, palamut, defne,
              kocayemiş, diken, ot, kök ona karşı koydular. Bu korkunç mücadeleye üç evlek toprak için Mustafa’dan başka
                                               bizim köyde kimse girişemezdi.
                                                            ...
              Bir sonbahar günü baktı ki, küçük çam ağaçları filizi, körpe diken yapraklarıyle, üç beş kocayemiş çıngıl çıngıl
                            yemişleriyle yer yer esmer, pembe kül rengi toprağa saye salar... Biz görenler:
                                          - Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur, dedik.
               Bilmedik ki dişle, tırnakla, kanla, canla tabiat denilen canavarı yenmek lâzım gelir. Bendeniz bu mücadeleye
             şahidim. Mustafa’nın kör gözü, hiddetten ala bulandığı günleri hatırlıyorum. “Hey arslan Mustafa!” der; uzakta
                                       bir çam gölgesinden korkunç kavgayı seyrederdim.
                                                            ...
                                          - Arslan Mustafa!, dedim. Su buldun mu, su?
                 - Deniz kıyısında eski bir kuyu vardı. Tuzlu bir parça ama, idare edeceğiz. Şuraya bir sarnıç kazabilsem...
             Onu gördüm mü toparlanıyor; hayret, sevgi ve saygı ile bakıyorum. Koca yaylamızın üzerinde böyle milyonlarca
                 insan bulunduğunu düşünüyorum. Yine dünya yuvarlığı üzerinde böyle milyonlarca insanın tırnakları,
              nasırları, çirkinlikleri, tek gözleri, tek kollarıyle bir ejderha ile kavga etmek için bekleştiklerini düşünüyorum.
              Küçük hanımlar! Bugünlerde bir gün nişanlınız size koyu al renkli karanfiller gönderecektir. Dikkat edin, belki
              Mustafa’nınkilerdir. Küçük beyler! Domatesler göreceksiniz çarşıda. Elmalar, ferik elmaları gibi kokulu, şekerli,
               tatlıdır. Keserseniz içinde çekirdekleri altın gibi parlar. Belki de lokantada bir gün şişelere doldurulmuş bir
              domates suyu içersiniz ve tadını fevkalâde bulursunuz. Yunan tanrılarının ölmemek için içtiği nektar lezzetini
               damağınızda hissederseniz, emin olun ki Mustafa’nın domateslerinden bir tanesi içtiğiniz suya katılmıştır.
                                                                                                                                                         SAİT FAİK ABASIYANIK












      10                               Türk Dili ve Edebiyatı-11                                                                                              Türk Dili ve Edebiyatı-11
   5   6   7   8   9   10   11   12   13   14   15