Page 14 - Türk Dili ve Edebiyatı 9 | Çalışma Defteri 3
P. 14

Beceri Temelli



         Aşağıdaki metni okuyarak soruları cevaplayınız. ( Alıntılanan metnin aslına sadık kalınmıştır. )

                                                        İKİ ARKADAŞ

         Vaktiyle ülkelerin birinde Salim ve Ganim adında iki arkadaş yaşardı. Bir gün birlikte geziye çıktılar. Az gittiler uz gittiler.
         Dere tepe düz gittiler. Gide gide bir çöle vardılar. Geniş, engin bir çöldü burası. Aç kaldılar, susuz kaldılar. Güç bela çölü
         geçtiler. Tekrar düştüler yola. Sonunda yüce bir dağa ulaştılar. Eteğinde büyük bir havuz vardı. Çevresi, rengârenk çiçek-
         lerle donanmıştı. Ağaçlar yeşilliklerini havuza taşırmışlardı. Cennet gibiydi sanki. İki arkadaş nasıl da yorulmuştu. Ha-
         vuzda bir süre dinlenmek istediler. Kenara oturdular. Yanlarında getirdikleri azıktan biraz yediler. Havuzun suyu oldukça
         serindi. Ellerini yüzlerini yıkadılar. Çevreyi seyrederken gözlerine bir şey ilişti. Gidip baktılar. Mermer bir levha. Üzerinde
         ilginç bir yazı. Okudular. Çok şaşırdılar. Şöyle diyordu yazıda:
         “Ey yolcu! Bir yolculuğa çıkmak ister misin? Sonuçta seni sonsuz bir mutluluk bekliyor. Atılmak istersen eğer bu mace-
         raya, önce havuzu, yüzerek karşıya geç. Orada taştan bir arslan heykeli göreceksin. Şayet onu omuzlayıp bir çırpıda şu
         dağa çıkarabilirsen sınırsız bir mutluluğa erişeceksin. Fakat çıkacağın yol çok sıkıntılıdır, yorucudur. Yokuş diktir. Yolda
         ayağına dikenler batacak, çalılar takılacak. Yırtıcı hayvanlarla
         karşılaşacaksın. Onlardan kurtulmak güçtür. Bütün bunları
         yenersen sonuçta mutlu olacaksın.”
         İki arkadaş donup kaldılar. Bir süre sessizce durdular. Sessizliği
         önce Salim bozdu:
         – Ben, dedi, böyle sonu belirsiz bir maceraya atılamam.
         Ganim itiraz etti:
         – Zahmetsiz bir şeye ulaşılmaz. Sıkıntı çekmeden insan mutlu
         olamaz.
         Salim, düşüncesinde kararlıydı:
         – Hayır, dedi, ben onca tehlikeyi göze alamam.
         Ganim:
         – Sen kabul etmezsen etme, dedi, ben şansımı deneyeceğim.
         Salim korkmuştu.
         Arkadaşına acıyordu.
         – Bari, dedi, senin karşılaşacağın tehlikeleri görmeyeyim. Ve uzaklaştı oradan.
         Ganim, korkusuzdu. Fakat, yine de bir ürperti duymuyor değildi yüreğinde. Bildiği bütün duaları birer birer okuyarak at-
         ladı havuza. Yüzmeye başladı. Gittikçe güçten düşüyordu. Güç belâ karşıya ulaşabildi. Havuzun diğer ucuna varınca derin
         bir nefes aldı. Rahatlamıştı. Bir süre dinlendi, soluklandı. Çevreyi seyretmeye başladı. Taştan yapılmış arslan heykeli
         karşısındaydı. Kuşkulu kuşkulu yaklaştı. Gücünü toplayıp heykeli sırtladı. Yine, okuyarak bildiği bütün duaları, dağa yük-
         selen dik yokuşa doğru yürümeye başladı. Yokuş soluğunu kesiyordu. Oldukça dikti. Omzundaki heykelse sanki gittikçe
         ağırlaşıyordu. Nefes nefese kalmıştı. Durup dinlenmek istedi. Yokuşta durmanın tehlikeli olacağını düşünüp vazgeçti.
         Anasından emdiği süt burnundan gelmişti. Sonunda dağın doruğuna varmıştı. Oflaya puflaya heykeli taşıdı doruğa. Yere
         koyar koymaz arslan ile gelip kükredi. Öyle bir kükreyişti ki bu, dört bir yana korkunç bir gürültü hâlinde yayıldı. Dağın
         arkasında büyük şehirler vardı. Arslanın kükreyişi kentlere kadar ulaştı. Sesi duyan bir grup insan Ganim’in bulunduğu
         yere doğru geliyordu. Ganim şaşkınlık içindeydi. Bir arslana bir de üzerine doğru gelen kalabalığa bakıyordu. Hiçbir şey
         anlamadı. Kalabalıktan çok korkmuştu.
         “Aman Allahım, nedir bu başıma gelenler?” diye söylenmeye başladı.
         Kalabalık gittikçe yaklaşıyordu. Ganim’deki gerilim son sınıra ulaşmıştı. Fakat korkusu boşunaydı. Topluluktan birkaç kişi
         öne çıktı. Ellerinde süslü padişah giysileri vardı. Sessizce yaklaştılar. Kaftanı Ganim’e giydirdiler. Başına büyük bir kavuk
         oturttular. Güzel bir küheylana bindirdiler ve şehre doğru yola koyuldular.
         Ganim, şimdi çok sevinçliydi. “Başıma devlet kuşu kondu galiba.” diyordu. Yine de hayretler içindeydi. Kalabalıktan
         birisine sordu:
         – O gördüğünüz arslan ve havuz tılsımlı şeylerdir, cevabını aldı.
         Bir başkası:
         – Bizim padişahımız ölünce dağdan arslanın kükremesini bekleriz. Arslan kükreyince yeni hükümdarımızın
         geldiğini anlarız, dedi.                                                                                                                                                              (Düzenlenmiştir.)
                                                                      Beydeba, Kelile ve Dimne, Lacivert Yayıncılık, İstanbul, 2008.
                                                                                          (Hazırlayan: Sadık Yalsızuçanlar)



                                            ORTAÖĞRETİM    14 TDE-9
                                        GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
   9   10   11   12   13   14   15   16   17   18   19