Page 22 - Türk Dili ve Edebiyatı 10 | Çalışma Defteri 5
P. 22

Beceri Temelli-II


              Aşağıdaki metni okuyunuz ve soruları bu metne göre cevaplayınız. (Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)


                                                     Taaşşuk-ı Tal’at ve Fitnat
               (…)

               Şerife Kadın bir gün Fitnat Hanım ile nakış dersinden sonra konuşurken der ki:
               – İki gün var, evime bir kız gelir. On yedi-on sekiz yaşında var. Nakış hiç bilmez, lakin bir okuması,
               bir yazması var ki! Hiç ben öyle kız görmedim. Beş dakikada koca bir gazeteyi baştan başa okur! (…)

               Allah vergisi bir şey.
               – Nakış nasıl öğrenememiş şimdiye kadar?
               – Babası bırakmamış. Fakat o zekâ ile nakışı da öğrenecek. İki gün var ki bana gelir de, oldukça iğneyi
               kullanmaya alıştı.
               – Ah, insan okumak-yazmak bildiği gibi, her şeyi kolay öğrenir. Ah!.. Ben böyle kör kaldım.

               – Hiç okumak bilmez misin kızım?
               – Okurum biraz ama, okuduğumu anlayamam ki.
               – Bir şey yapalım öyleyse. O kıza söyleyeyim, buraya gelsin bir defa, sana ders göstersin, sen de ona

               nakış gösterirsin. Onun da nakışa çok sevdası vardır, olmaz mı?
               – Ah, öyle olsa!.. ne güzel… İsmi ne kızın?
               – Ragıbe Hanım.
               – Ne güzel isim… Ah, usta kadın! Şu ders işini uydursak! Pek çok sevdam var biraz yazı öğrenmeye.
               – Peki kızım, peki.

               Şerife kadın kalkıp gider. Giderken Hacıbaba’ya der ki:
               – Sizin kerîme ile görüşecek kız buldum. Gayet kâmil, uslu bir kız. Okumayı yazmayı dahi pek güzel
               bilir. Hatta Fitnat Hanım ondan ders okumak hevesindedir. Ona da biraz nakış göster, çünkü nakış

               bilmez bîçare…
               – İşte şimdi beni memnun ettin, gördün mü? Gelmesin, yahut, kızım onun evine gitmesin dedim mi?
               Ben yaptığımı bilirim. Herkesin değerini anlarım. Fitnat Hanım sevincinden çıldıracak. Ders okumaya o kadar
               sevdası gelir ki, ertesi günü dört gözle bekler. Bir saat, bir yıl kadar görünür, kendi kendine der:
               – Ah… Ben okumak yazmak öğreneceğim… sonraki kitaplar, gazeteler alıp okuyacağım… istediğim

               şeyi yazabileceğim… oh, ne güzel, ne güzel… Ragıbe Hanım’la görüşeceğiz: Kâh konuşacağız, kâh beraber
               gergefte işleyeceğiz, kâh bana ders verecek… Ah, şükür yarabbi! yine ders okumaya başlayacağım. Ah, ders ne
               kadar tatlıdır! Ne vakit, ufaktım da mektebe giderdim, ders okurdum; ne güzeldi o vakitler!.. Hele yine derse

               başlayacağız. Bakalım, Ragıbe Hanım ne türlü kız olacak? Güzel olacak, şüphem yok, Şerife Kadın o kadar
               metheder… hem de Şerife Kadın öyle, gördüğünü methedenlerden değil… Nihayet Fitnat Hanım o günü bu
               türlü mülâhaza ile akşam eder. Gece de, bütün gece, hülyası derstir. Rüyasında da dersi görür, dersi ve Ragıbe
               Hanım’ı sayıklar. Ertesi sabah dahi bu iki-üç saat ne vakit geçecek diye sabrı kalmaz… Bu böyle kalsın.
               (…)

                                                                                                                                  Şemsettin Sami, Taaşuk-ı Tal’at ve Fitnat












                                            ORTAÖĞRETİM    22 TDE-10
                                        GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
   17   18   19   20   21   22   23   24   25   26   27