Page 110 - ÇALGI EĞİTİMİ KLARNET | 11
P. 110
3. ÜNİTE
3. ÜNİTE 3. ÜNİTE
OKUMA PARÇASI
ATATÜRK VE MUSİKİ
Güzel sanatlar içinde musikinin Atatürk’ün gözünde özel bir yeri vardır.
Atatürk musikiyi Türk İnkılâbı’nın en önemli unsurlarından biri olarak
görmüştür. Nitekim O’na göre, inkılâp hareketinde en çabuk ve en
önde götürülmesi gerekli olan sanat dalı musikidir. Bir milletin musi-
kideki değişikliği algılayıp kavrayabilmesi, inkılâbın toplumda yarattığı
değişimin başarısına bir ölçü teşkil eder. Bu anlamıyla musikide katedi-
len mesafe ve ulaşılan nokta, bir milletin gelişmişlik seviyesini gösterir.
1925’te ziyaret ettiği İzmir Kız Öğretmen Okulu’nda öğrencilerle bir araya gelen Atatürk, hayat ile musiki arasın-
daki ilişkiye yönelik bir soru üzerine; hayatın neşesi, ruhu, sevinci anlamına gelen musikinin hayatın kendisi oldu-
ğunu ve musikisiz bir hayatın düşünülemeyeceğini belirterek bu konu ile ilgili düşüncelerini açık bir şekilde ifade
etmiştir. Atatürk, Osmanlı musikisinin Türkiye Cumhuriyeti’nin inkılâp hareketini temsil edecek kudrette olmadığını
düşünmektedir. Bu musikinin Türk insanının ruhunu ve hislerini tatmin etmeye yetmeyeceği yönündeki kanaatini
Sarayburnu’nda Doğu sanatını temsil eden iki musiki topluluğunu dinleme fırsatı bulduğunda dile getirmiştir. Bu
bağlamda, yaratılış olarak şen ve neşeli bir karaktere sahip olan Türklerin, musikide de tercihlerini mizaçlarına uygun
olarak çağdaş musiki yönünde kullanmaları bir gereklilik arz etmiştir. Klasik Osmanlı musikisi ile Batı musikisini
karşılaştıranlara karşı düşündüklerini Ulus gazetesi yazarı B. Kemal Ünal’a aktaran Atatürk, söz konusu söyleşide eski
musiki tarzının eksikliklerine değinmiş ve: “inkılâp içinde Türk düşüncesinin basit oyunlara eşlik edecek, insanlarda
basit ve geçici heyecanlar uyandıracak bir musiki aramadığını; aksine yüksek duyguların, hayat ve hatıraların ifadesini
sağlayan bir musikinin arayışı içinde olduğunu” bildirerek klasik Osmanlı musikisini diriltmeye çalışmanın çağdaş
Türk musikisine bir fayda sağlamayacağını vurgulamak istemiştir. Çağdaş Türk musikisine bir fayda sağlamayaca-
ğını vurgulamak istemiştir.
Atatürk, yetiştiği çevrenin etkisi ve geçmişten gelen bir alışkanlık neticesinde alaturka musikiden hoşlanmasına rağ-
men, Batı musikisine uzak durmamıştır. Bu konuyla ilgili olarak Falih Rıfkı Atay, Atatürk’ün: “Çocuklarımızın ve gele-
cek nesillerin musikisi, Batı medeniyetinin musikisidir.” söylemini çeşitli vesilelerle dile getirdiğini belirtmiştir. Alman
biyografya yazarı Emil Ludwig, 1930 martında Atatürk ile yaptığı bir söyleşide; Doğu musikisinin Batılı kulaklara garip
geldiğini, bir Batılı için Doğu musikisinin anlaşılamaz olduğunu öne sürünce Atatürk bu tenkide: “Bunlar hep Bi-
zans’tan kalma şeylerdir. Bizim gerçek musikimiz Anadolu halkından işitilebilir.” şeklinde bir açıklama getirmiştir. Batı
musikisinin çağdaş seviyeye 400 yıl kadar bir sürede ulaştığını öğrenen Atatürk: “Bizim bu kadar beklemeye vaktimiz
yok. Bunun için Batı musikiciliğine kucak açtığımızı görüyorsunuz.” diyerek musiki yolunda kaynağını Anadolu’dan
alan hızlı bir değişimin gerekliliğine işaret etmiştir. Atatürk’ün Batı musikisine yönelişi Emil Ludwig’e verdiği cevaptan
da anlaşılacağı üzere özgün değerleri içinde barındıran, ancak Batı’da yüzyıllardır işlenegelmiş çoksesli musiki çalış-
malarından ve tecrübelerinden de istifade etmeyi amaçlayan bir yöneliştir. Bu yüzden, Batı musikisine kucak açmak
ve bu musikiyi öğrenmek Türk musikisinden uzaklaşmak anlamına gelmemektedir. Atatürk, hem Türk hem de Batı
musikisini yüksek medeniyetlerin ürünü olarak telakki etmiştir. Bunun için çağdaş musikiye giden yolun geleneksel
Türk musikisinden geçmesi gerektiğine inanmıştır. Esas mesele Türk musikisinin Batı’da saygıyla dinlenecek bir
şekle sokulmasıdır. Bunun için millî, ince duyguları, düşünceleri anlatan deyişleri, söyleyişleri toplamak ve onları en
son musiki kurallarına göre işlemek gerektiğine, Türk musikisinin ancak bu şekilde gelişip, evrensel musiki içinde yer
bulabileceğine işaret etmiştir. Netice itibariyle Atatürk’e göre Türk milleti için gerekli olan musiki tarzının, özünü halk
musikisinden alan çok sesli bir musiki olduğunu açıkça söyleyebiliriz.
Bu duygu ve düşünceler içinde Atatürk yeni şairlerden, ediplerden, musiki bilginlerinden ve özellikle ses sanatçıla-
rından beklentilerini şu şekilde dile getirmiştir: “Biz, bir Türk bestesini dinlediğimiz zaman ondan geçmişin uyanma
bırakması lâzım gelen hikâyesini kalbimize giren oklar gibi duymak isteriz. Acı olsun, tatlı olsun biz, bir beste dinlerken
ve farkında olmaksızın hislerimizin incelir olduğunu duymak isteriz. Bütün bunlardan başka musikiden beklediğimi-
zin maddî, fikrî ve hissî uyanıklık ve çevikliğin takviyesi olduğuna şüphe yoktur.” Bu söylemden anlaşılacağı üzere,
Atatürk sanatçılardan geçmişle anlamlı bir bağ kuran ve geleceğe dair yeni umutlar aşılayan bir musiki beklentisi
içindedir.
Evcin, E. (2011, Bahar). Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü. Atatürk Yolu Dergisi, 47 (521-555).
108