Page 102 - UT (THM) 11
P. 102
3. ÜNİTE
İsmâil Dede Türk musikisinin âyin, durak, tevşih, savt, ilâhi, peşrev, saz semâisi, kâr, kârçe, kâr-ı
nâtık, murabba, semâi, şarkı, türkü, köçekçe gibi dinî ve din dışı sahadaki hemen her formunda
eser vermiştir. Bestelerinde dikkati çeken en önemli özellik klasik üslûbun korunmuş olmasıdır.
Musiki sanatındaki bütün estetik değerlerin yer aldığı ve bilhassa melodik çeşitlilikle akıcılığın
gözlendiği eserlerinde geleneğe bağlılığın yanında yeni arayışlar da dikkati çeker. Hepsi rast ma-
kamında olan, "Gözümde dâim hayâl-i câna" mısrasıyla başlayan kâr-ı nev‘i, "Yine bir gülnihâl
aldı bu gönlümü" mısrasıyla başlayan şarkısı ile sözleri kendisine ait, "Yüzündür cihânı münev-
ver eden” mısrasıyla başlayan şarkısı Batı müziği etkisinin görüldüğü bu arayışların ifadesidir.
İsmâil Dede, klasik üslûbun hâkim olduğu büyük formdaki eserlerinin yanında musikiyi daha
geniş kitlelere yaymak amacıyla şarkı ve köçekçe gibi küçük formlarda da eserler bestelemiş,
ayrıca türküleriyle halk zevkine ve sanatına verdiği değeri ortaya koymuştur. Şarkılarında hüzün
ve coşkunun ruh âleminde meydana getirdiği akisler ve farklı bir melodik yapı anlayışı açıkça
hissedilmektedir. Kendisinden sonra gelen sanatkârları etkileyen, musikiye yeni bir üslûp ve
kimlik kazandıran İsmâil Dede, ayrıca hâfızasındaki eserlerle geçmiş-gelecek arasında köprü
vazifesi görmüş ve birçok eserin yeni nesillere ulaşmasını sağlayarak Türk musikisine önemli bir
hizmet yapmıştır.
Dinî bestelerinde ağır başlı ve akıcı bir üslûbun tasavvufî ilham ve coşkuyla birleştiği engin
bir ufuk gözlenen İsmâil Dede’nin bu sahadaki eserleri arasında Mevlevî âyinlerinin ayrı bir
yeri vardır. Şeyh Hüseyin Hüsnü Dede’nin teşvikiyle 1824’te bestelediği sabâ âyininin ardından
1832’de bestenigâr âyinini, birer yıl ara ile sabâ-bûselik ve hüzzam âyinlerini ortaya koymuş-
tur. Önce tek selâm olarak bestelenip sabâ âyiniyle tamamlanan hüzzam âyini çok beğenilince
diğer selâmları da bestelemiştir. Farklı bir melodik yapıya sahip olan eserde İsmâil Dede’nin
beste tekniği bütün açıklığıyla kendini göstermektedir. Bundan dolayı hüzzam âyini bu formun
şaheserleri arasında yer alır. Günümüzde unutulmuş olan İsfahan âyininin ardından II. Mah-
mud’un isteği üzerine bestelediği ferahfezâ âyini onun son âyinidir. Her ne kadar, padişahın
emriyle bestelediği için diğerlerindeki tadı bu âyinde bulamadığını söylese de bu eserde de İs-
mâil Dede’nin tavrı ve inceliği kendini belli etmektedir. İsmâil Dede’nin bestelediği âyinlerin no-
taları önce Mehmet Suphi Ezgi, Ahmet Irsoy ve Mesut Cemil’den oluşan bir heyetin tespitiyle
İstanbul Konservatuvarı Neşriyatı arasında (İstanbul 1935-1936), daha sonra Sadettin Heper’in
Mevlevî Âyinleri adlı eseri içinde yayımlanmıştır (Konya 1974, 1979). "Gel ey sâlik diyem bir
söz ki haktır" mısrasıyla başlayan dügâh, "Habîbullah cihâna can değil mi" mısrasıyla başlayan
sabâ, "Bir ismi Mustafâ bir ismi Ahmed" mısrasıyla başlayan uşşak, "Gelin gidelim Allah yoluna"
mısrasıyla başlayan hicaz ilâhileri zamanımıza ulaşan diğer dinî eserleri arasında zikredilebilir.
Hac esnasında bestelediği sözleri Yûnus Emre’ye ait, "Yürük değirmenler gibi dönerler" mısra-
sıyla başlayan şehnaz ilâhisi onun son eseridir.
TDV İslâm Ansiklopedisi
100 101