Page 65 - TÜRK SANAT MÜZİĞİ KORO 12
P. 65
Okuma Metni
TÜRKLERDE MÜZİKLE TEDAVİ
Batıda ruhsal hastalıkların “bir hastalık” olarak kabul edilmeyip hastalara işkence yapıldığı Orta Çağ’da Türkler ise
onları “gerçek birer hasta” olarak kabul etmiş; ruh sağlığına, ruh hastalıklarına ve tedavilerine büyük önem vermiştir. Ruhsal
hastalıkların müzikle tedavisini “ilk defa düzenli ve bilinçli bir biçimde uygulayan” ve bu tedavi yönteminin öncülüğünü
yapanlar Türkler olmuştur. Tarihî bilgilere göre 6000 yıl öncesine dayanan bir Türk müzik tarihinden söz edilmekle birlikte
Türkler, müzikle tedavinin esaslarını Araplar ve Acemlerden almıştır. Hoca Nasır Musa, Abdülmümin Safi, Safiddin Barid,
Keyhüsrev vb. Arap bilginleri ve Farabi ile Tabip Şuuri; “müzikten anlamayan bir hekimin, tıpta bilgili ve mesleğinde yete-
nekli olamayacağı için, teşhis de yapamayacağını” söylemişlerdir. Bu bilginlerin hepsi müziğin insan psikolojisi üzerindeki
olumlu etkilerinden bahsetmiştir. İbn Sina, “Kitabü’ş Şifa” adlı eserinde “Tedavinin en iyi ve en etkili yolu; hastanın aklî ve
ruhî güçlerini artırmak, ona hastalıkla daha iyi mücadele için cesaret vermek, hastanın çevresini sevimli hâle getirmek, ona
en iyi musikîyi dinletmek ve onu sevdiği insanlarla bir araya getirmektir.” diyerek, müziğin tedavi boyunca kişiye güçlü bir
moral desteği verdiğini belirtmiştir. Hekimler ve deneyimli bilginler; insan nabzının müziğin hareketli makam ve usulü ile
ilgisi bulunduğunu, nabız hareketlerinin bir makama ve nameye uygun olduğunu düşünüyorlardı.
Müzikle tedavi; nabzın düşmesi, yükselmesi ve genişlemesi gibi hâllerinin her birine farklı makamların uygulanma-
sı ile başlamıştı. Abbas Vesim ise ilaçla tedavi edilemeyen hastalıklar için “müzikle tedavi yapılması gerektiğini” belirtmiş,
bu tedavinin belli vakitlerde uygulanmasının daha olumlu etkiler yaratacağını söylemiştir. Vesim’e göre; soğuk zamanlarda
sıcak nağmeler, sıcak zamanlarda soğuk nağmeler kullanılmalıydı. 19. yüzyılda, Gevrekzâde Hafız Hasan Bin Ahmet “Em-
raz-ı Ruhaniye-i Negamat-ı Musikîye ile Tedavi” adlı eserinde Türklerde akıl hastalıklarının müzikle tedavi edildiğine ve bu
tedaviden olumlu sonuçlar alındığına değinirken özellikle durgun, hayata küskün ve çevreye ilgisiz hastalar üzerinde müziğin
daha etkili olduğunu vurgulamıştır.
“MÜZİKLE TEDAVİ” YÖNTEMİNİN KULLANILDIĞI SELÇUKLU VE OSMANLI HASTANELERİ
Türkler; Râzî, Farabî, İbn Sinâ, Hasan Şuurî ve Gevrekzâde Hasan Efendi gibi bilim adamlarının yaptıkları araş-
tırmaları ve bu araştırmalardan elde ettikleri sonuçları anlatan kitapları kullanmış ve “müzikle tedavi” yöntemini ilk kez
Selçuklu Döneminde uygulamıştır. Türk hekimleri;
korku, heyecan, kuşku ve ruhi bunalım gösterenlerin
nabızlarındaki değişim ve bu değişimin neden olduğu
huzursuzluk için hastalarına çeşitli melodileri dinlet-
miş, bu esnada da nabızlarını kontrol ederek hastaya
en uygun olan melodiyi bulmuşlardır. Hatta aynı has-
talığa sahip olan kişileri bir araya getirmiş ve tedavi
etmişlerdi. Akıl hastalıklarının tedavisi için yaptırılan
hastaneler olan “darüşşifalarda” müzikle tedavi yön-
temini uygulama amacıyla belirli gün ve saatlerde
“Mehterhâne-i Hâkânî” çalınmıştır (Görsel 2.5). Bun-
dan başka musikî takımları da vardır. En çok kullanı-
lan müzik aletleri: zurna, davul, trampet, nakkare, zil,
kös vb. dir.
Görsel 2.5: II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi Şifahanesi, Edirne
OSMANLI DÖNEMİNDE “MÜZİKLE TEDAVİ” YÖNTEMİNİN KULLANILDIĞI HASTANELER
Fatih Darüşşifası (1470)
İstanbul’da 1470 yılında kurulan Fatih Külliyesi’ne eklenen 70 odalı, 200 yataklı Fatih Bimârhânesi (Bîmârhâne-i
Ebûl-Feth) akıl hastaları için yaptırılmıştı. Bu hastane, döneminde Avrupa’nın en büyük hastanesi idi. İstanbul Tıp Fakülte-
si’nin “ilk adımı” sayılan bu darüşşifada hastalara uygun ilaçlardan başka musikî konserlerinin verilmesi gibi ruhi tedaviler
de uygulanıyordu. Bugün, sadece küçük bir duvar parçası şeklinde kalmış olan darüşşifa; 1824 yılına kadar faaliyet göstermiş
özellikle yeniçeriliğin lağvından sonra terk edilmiştir.
Makam ve Usul Uygulamaları Makam ve Usul Uygulamaları 63

