Page 20 - Türk Dili ve Edebiyatı 12 | Çalışma Defteri 5
P. 20

Beceri Temelli-I



       Aşağıdaki metni okuyarak soruları cevaplayınız. ( Alıntılanan metnin aslına sadık kalınmıştır. )


                                                          Satranç
          Gece yarısı New York’tan Buenos Aires’e hareket edecek olan büyük, buharlı yolcu gemisine son saatlerin
          alışılagelmiş yoğun faaliyet ve hareketliliği hâkimdi. Karadan gelmiş konuklar, arkadaşlarını uğurlamak için itişip kakışı-

          yor, eğik kasketli telgrafçı çocuklar toplantı salonlarına bağırarak bazı isimleri sesleniyor, valizler ve çiçekler oradan oraya
          taşınıyor, küçük çocuklar merakla merdivenleri inip çıkıyor, bu sırada da orkestra durmak bilmeden güvertedekilere çalmaya
          devam ediyordu. Yanımızda, flaşların iki veya üç kez şiddetle patladığı sırada gezinti güvertesinde bir tanıdıkla, bu henga-
          menin biraz uzağında sohbet ediyordum muhabirler anlaşılan denize açılmadan hemen önce meşhur biriyle hızlıca röportaj
          yapıyor, onun fotoğraflarını çekiyorlardı. Arkadaşım oraya doğru baktı ve gülümsedi: “Geminizde nadir rastlanan bir kuş

          var, Czentovic bu.” Herhalde ne dediğini hiç anlamamış gibi bakmışım ki, açıklayarak ekledi: “Mirko Czentovic, dünya satranç
          şampiyonu. Doğudan batıya bütün Amerika’yı, turnuvalara katılarak köşe bucak dolaştı ve şimdi yeni zaferler için Arjan-
          tin’e gidiyor.” O an gerçekten de bu genç dünya şampiyonunun ve hatta roket gibi fırlamış kariyerine ilişkin bazı ayrıntıları

          hatırlamıştım- benden daha dikkatli bir gazete okuru olan arkadaşım bu ayrıntıları bir dizi anektodla tamaml masını bildi.
          Czentovic bir yıl kadar önce Alyehin, Capablanca, Tartakower, Lasker, Bogolyubov gibi satranç sanatının kendini kanıtlamış
          ustalarının yanına adını bir hamlede yazdırmıştı.
          (…)
          Küçücük kayığını bir gece tahıl gemisinin ezip geçtiği Slav kökenli beş parasız bir Tuna sandalcısının oğlu olan, o zamanlar

          on iki yaşındaki çocuğu, babasının ölümünden sonra ücra yörenin sahibi acıyıp yanına almıştı ve iyi yürekli papaz ağzından
          cımbızla laf alınan, ağır kanlı ve geniş alınlı çocuğun köy okulunda öğrenemediklerini evde verdiği özel derslerle telafi
          etmek için oldukça uğraşmıştı. Ama çabalar sonuçsuz kaldı. Mirko kendisine yüz kere açıklanmış harflere her defasında boş

          boş bakıyordu; ağır çalışan beyni en basit ders konularını kavrayacak güçten bile yoksundu. Hesap yapması gerektiğinde, on
          dört yaşındayken bile parmaklarından yardım alması gerekiyordu ve artık yeniyetme sayılabilecek bu genç adam için bir ki-
          tap veya gazeteyi okumaksa daha da özel bir çaba göstermesi anlamına geliyordu. Bu yüzden Mirko’ya asla isteksiz veya dik
          başlı denemezdi. Kendisine ne söylenirse itaat edip yapıyor, su taşıyor, odun kesiyor, tarlada diğerleriyle birlikte çalışıyor,
          mutfağı topluyor ve insanı kızdıran bir yavaşlıkla da olsa yapılması istenen her işi güvenilir bir şekilde yapıp bitiriyordu. Bu

          dediğim dedik oğlanın iyi yürekli rahibi en çok kızdıran tarafı o mutlak kayıtsızlığıydı.
          (…)
          Bir kış akşamı iki oyuncu günlük oyunlarına gömüldükleri sırada, köy yolu tarafından bir kızağın çıngırak sesleri giderek ya-

          kınlaşmaya başladı. Kasketi karla kaplanmış olan bir köylü kuvvetli adımlarla ve telaşla içeri dalıp annesinin ölüm döşeğinde
          olduğunu papazın geç olmadan kadına kutsal yağ sürerek kutsamak için acele etmesi gerektiğini söyledi. Rahip hiç duraksa-
          madan adamı takip etti.
          (…)
          “Eee, oyunu bitirmek ister misin?” diye takıldı, uykulu oğlanın tahta üzerinde tek bir taşı bile doğru şekilde yerinden

          oynatamayacağından tamamen emin olan başçavuş. Çocuk, kafasını kaldırıp ürkek ürkek baktı, başını salladı ve rahibin
          yerine geçti. Jandarma başçavuşu on dört hamle sonra yenilmi  ve bir de ayrıca, yenilgisinin suçlusunun dikkatsizlik sonucu
          yanlışlıkla yaptığı bir hamle olmadığını da itiraf etmek zorunda kalmıştı. İkinci partinin sonucu da bundan farklı olmadı.

          (…)
                                                                                                                                                                                                      Stefan Zweig







                                            ORTAÖĞRETİM    20 TDE-12
                                        GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
   15   16   17   18   19   20   21   22   23   24   25