Page 517 - Türk Dili ve Edebiyatı - 10 | Beceri Temelli
P. 517
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 10 251
7.ÜNİTE> Anı (Hatıra) Kazanım A.4.1: Metinde geçen kelime ve kelime gruplarının anlamlarını tespit eder.
Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becersi, Bilgi Okuryazarlığı Becerisi Alan Becerileri: Okuma Becerisi
Etkinlik İsmi Nerede O Eski Ramazanlar! 20 dk.
Bireysel
Amacı Kelime ve kelime gruplarının anlamını metindeki bağlamından hareketle tahmin edip tahminini kaynaklar-
dan kontrol edebilmek.
Gerekli Materyaller: TDK Türkçe Sözlük.
Yönerge Aşağıdaki metni okuyup soruları metne göre cevaplandırınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Hokkabaz ve Palyaçolar
(…)
Bir Ramazan esnasında ya Hasanın tiyatrosunda, ya Hasanın sırasındaki başka bir tiyatroda Avru-
palı bir hokkabazın oyunlarından yalnız şunları hatırlıyorum: Işığı sönük bir sahnede ellerini birleş-
tirerek bir perdenin üstünde her türlü hayvanın şeklini belirtiyordu. Sonra, sahnede, − O zamanlar
elektrik olmadığı halde − ışık şelâleleri akıtmıştı. Bu, nasıl olmuştu?
Fakat asıl anlatmak istediğim hokkabaz, bir Fransız hokkabazın hüneridir. Veznecilerdeki tiyatroda
perdesini açmıştı. Çocukluğumda, bir akşam, yanıma verdikleri bir uşakla ben de seyrine gitmiştim.
Tiyatrodaki fıstıkçı ve gazozcuların halkın gürültüsüne karışan sesleri içinde oyun saati geldi. Fakat
perde bir türlü açılmıyordu. Beş dakika, on dakika, onbeş dakika... İtirazlar, ıslıklar, ayak patırdıları
kulakların zarını patlatacak hale gelmişti. Nihayet kırmızı perdenin ortası aralandı ve Avrupalı hok-
kabaz cenapları, elinde saati ile görünerek Fransızca bir şey söyledi. Ön taraftan bir ses de tercüme-
sini yaptı: - Saatleriniz ileri gitmiş, oyuna daha beş dakika var diyor!
Herkeste bir hayret ve telâş. Saatini çıkaran çıkarana. Gözler hayretten asıl o zaman faltaşı gibi açıl-
dı. Aman Yarabbi! Doğru! Bütün saatler bir çeyrek ileri gitmişti. Çoçukluğumda pek şaştığım bu
gözbağcılığının sırrını çok sonra anlıyabildim. Herifçioğlu aynı zamanda ilüziyonist ve ispirtizmacı
imiş. Herkese saatlerini bir çeyrek ileri göstermiş! Ama bunu nasıl yapmış? Erbabına sormalı, ben
cevap veremem.
Fransız hokkabaz içeriye girip perdeyi açtırdıktan sonra çeşitli oyunlar göstermişti. Küçük kutu-
lardan iri tavuklar çıkardı, kaybolan bir iskambil destesini −klasik oyun− ön sıradaki seyircilerden
birinin cebinden! Sonra, silindir şapkasından da bir sürü acaip şeyler! Unuttuğum birtakım hayal ve
hayalet oyunları da gösterdi. Bütün oyunlar bitip de herkes dağılırken, en fazla lakırdısı edilen, saat
meselesi idi. Bu hokkabazlığa büyükler de küçükler gibi şaşmıştı.
At cambazhanesine gelince, yine bir Ramazan, babamla beraber bir locadan seyrettiğim Avrupalı bir
cambazhane idi. Kızların atlar üzerindeki hünerlerinden ve havadaki perendebazlıklarından başka
hatırladığım şudur:
İki palyaço, meydan yeni oyunlar için hazırlanırken, maskaralıklar ediyorlardı. Bir aralık, biri
ötekinin ensesine bir tokat attı. Tokatı yiyen küserek oturdu. Dakikalar geçiyor, ortadaki hazırlık
hala devam ediyordu. Derken, tokatı yiyen palyaço, beş dakika kadar sonra suratını buruşturarak
ensesini tuttu ve sözde can acısı ile acaip bir ağlamadır tutturdu. Buna bütün tiyatroda gülmeyen
kalmadı. O palyaço bugün nerede? Ağlaması ile de insanları güldürüyordu. Şimdi gülüneceğe bile
zor gülüyoruz.
Halit Fahri Ozansoy, Eski İstanbul Ramazanları
515