Page 561 - Türk Dili ve Edebiyatı - 10 | Beceri Temelli
P. 561
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 10 273
7.ÜNİTE> Anı (Hatıra) Kazanım A.4.8: Metinde millî, manevi ve evrensel değerler ile sosyal, siyasi, tarihî ve mitolojik ögeleri belirler.
Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi Alan Becerileri: Okuma Becerisi
Etkinlik İsmi Çanta Dolusu Anı 20 dk.
Amacı İçinde doğduğu kültürün, millî ve manevi değerlerin sanatçıların eserlerine yansıyabileceğini Bireysel
belirleyebilmek.
Yönerge Aşağıdaki metni okuyup soruları metne göre cevaplandırınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Saray ve Ötesi
(…)
Kapıdan girilince genişçe bir sofada bulunmuş olduk ki yer yer koltuklarla, sandalyelerle, bir de yu-
varlak masa ile basit bir şekilde döşenmiş idi. Bu masanın bulunduğu yerin yanındaki koltuğun ken-
disine mahsus olacağını düşünerek biraz uzakça ve oldukça geride, bir sandalyenin önünde ayakta
bekledim. Hâdi Paşa ile muhafız yan yana, Abdülhamit’in karşısında ve odanın müntehasına yakın
bir noktada idiler. Bana eliyle işaret ederek sağ tarafında, ta yanı başında bir koltuk gösterdi. Hepimi-
ze “Oturunuz…” işaretini verdi. Üçümüz de ben saray usulüyle, refiklerim askerce temenna ederek
oturduk. Ancak o zaman taraf-ı şahaneden söylenecek sözlerin ilk kısmına başladım.
Nasıl başladım, nasıl devam ettim, bunu tamamıyla tahattur edemeyeceğim. Yalnız biliyorum ki bir
kere başladıktan sonra söylenecek sözleri bir çırpıda, durmadan ve sesimde metanetle irad etmek
pek mümkün oldu. Birkaç dakika evvele ait heyecan büsbütün geçmişti. İlk önce hünkâr tarafın-
dan selam tebliği ile istifsar-ı hatırla başlamıştım. Sonra ziyaret maksadını anlattım ve netice olarak
“Birader-i âliniz bu seyahati tasvip buyuramayacağınızı ümit ediyorlar.” diye bitirdim. Bu bir nevi
hünkâr namına kendisinden müsaade almak kabilindendi.
Ben bu ilk kısmı bitirince o başladı. Bir yandan onu dinliyor, bir yandan da artık pek yakından
görmek nasip olan şahsını, kıyafetini, hâlini tetkike vakit buluyordum. O hiç zannettiğim şekilde
değildi. Ben kendisini çirkince, esmerce, gayet çukur siyah gözlü farz ederdim. Hiç öyle değildi. Çir-
kin olmaktan ziyade güzelliğe yakın bir çehresi ve beyaz, belki de pembe bir teni vardı. Gözlerinin
rengini tavsif edebilmek için çakır diyeceğim koyu maviyle, tirşe mahlutundan mürekkep bir renk.
(…)
Cevap verdi. Biraderi gibi onun da sesi kalındı ve bütün hanedan azası gibi düzgün, hatta mustalah
konuşuyordu. Belliydi ki daima ihtiram ile, inkıyat ile dinlenilmeğe alışıklık neticesiyle kendi söyle-
yişine tam bir emniyet sahibiydi.
(…)
Söyleyecekleri bitti. Artık bize izin verircesine bir harekette bulundu ve hep beraber ayağa kalktık.
Bu çanta hikâyesi herkesçe malumdur. Uzun uzun bütün zihinleri işgal eden bu mesele hâlâ bugün
bir muamma olmaktan kurtulamamıştır. Çantayı kim aldı ise onu ne yaptı? Bu da kendisinin bileceği
bir iştir elbette.
Abdülhamit önümüze düştü ve bizi istikbal ettiği dış sahanlığa kadar geldi, gene o noktada durdu.
Ben takarrüp ettim. O bana elini uzattı, elimi sıkmak için.
Bana ne yapmak yakışırdı? Onu bugün bile kestiremiyorum. O sırada zapt olunamayan bir hamleyle
elini aldım ve dudaklarıma götürerek öptüm. Belki de iyi oldu. Maslak Köşkü münasebetiyle bir ak-
sırık kabilinden kaçan yersiz sözlerimden sonra hasıl olma nahoş tesiri silecek bir hürmet…
Halit Ziya Uşaklıgil, Saray ve Ötesi
559