Page 625 - Türk Dili ve Edebiyatı - 10 | Beceri Temelli
P. 625
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 10 305
8. ÜNİTE > Haber Metni Kazanım A.4.5: Metindeki anlatım biçimlerini, düşünceyi geliştirme yollarını ve bunların işlevlerini belirler.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Göbeklitepe’ye Yolculuk 35 dk.
Amacı Haber metninde kullanılan anlatım biçimlerini, düşünceyi geliştirme yollarını ve bunların işlevini belirleyebimek. Bireysel
Yönerge Aşağıdaki metni okuyunuz. Metinden hareketle soruları cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Neolitik Devrim’in Yeri: Göbeklitepe
Dedem arkeolojiye meftun bir adammış. İkinci Dünya Harbi’nde Ohri’den Türkiye’ye gelince arkeolog-
luğu bırakmak zorunda kalmış. Nice Balkanlı gibi taşını, toprağını, çok sevdiği mesleğini içine göm-
müş ve burada yepyeni bir hayat kurmuş. Dedemi hiç tanımadım. Ama onun arkeoloji sevdası bana
ve kardeşime geçmiş olacak ki arkeolojiye olan merakımız ve heyecanımız çocukluğumuzdan beri hiç
seyrelmedi. Şanslıyız çünkü bir arkeoloji cennetinde yaşıyoruz ve her geçen gün şaşırtıcı yeni bulgularla
karşılaşıyoruz.
İlk Tapınak
Sanıyorum bunlardan en önemlisi Göbeklitepe. Sadece şu ana kadar bildiklerimiz bile insanlık tarihini
değiştirmiş durumda. Göbeklitepe ünlü arkeolog Gordon Childe’ın (Gordın Çald) dediği gibi “Neolitik
Devrim” yapmış durumda. Neden mi? Peygamberler diyarı olarak bilinen Urfa’da on iki bin yıl önce
inşa edilmiş bir tapınak bulundu da ondan. Bu, dünyanın ilk tapınağı.
Bulunmaz Nimet
Tabii bu buzdağının görünen yüzü. Son yıllarda dünyanın en ünlü arkeologları, “Göbeklitepe her şeyi
değiştirdi.” diyor çünkü tarihi en az iki bin yıl evvele çekti. Göbeklitepe, çoğumuzun bildiği Çatalhö-
yük’ten iki bin yıl daha eski. Burası büyük bir ihtimalle insanların avcılıktan çiftçiliğe geçip buğdayı
toprakla buluşturduğu nokta. Kısaca, medeniyet tarihi burada başlıyor diyebiliriz. Neolitik Çağ insanla-
rın mağaralarda yaşayan avcı/toplayıcı yaşamdan yerleşik düzene geçtiği süreci anlatır. Bu dönem çoğu
kişinin ilgisini çekmez. Müzeye gitseniz bu döneme ait cilalı taşlar ve iskeletler görürsünüz. Koca gözlü
idollere bakarsınız ama konuya özel ilginiz yoksa bu tarih ve objeleri size fazla uzak ve teorik gelir. Oysa
insanı anlamak için o çağa inilmelidir. Arkeoloji ve antropoloji bir nevi dedektifliktir. İnsanların tanrı-
larından korkularını ve inançlarını, ölülerinden diyetlerini, savaşlarını, ameliyatlarını, hayvanlarından
hayat tarzlarını öğrenirsiniz. Bu bağlamda Göbeklitepe, bilim insanları için bulunmaz bir nimettir. Zira
Cilalı Taş Devri’nden bu yana, yani 1994 yılına kadar kapalı kalmış, âdeta derin dondurucuda korun-
muştur. Neolitik insan, nedendir bilinmez, burasını dikkatli bir şekilde toprakla doldurup/mühürleyip
terk etmiş. Aynı lavlar altında donmuş Pompei gibi burası dokunulmamış bir cevherdir.
Almanya’da Bestseller
1994’ten bu yana kazıları yöneten Prof. Klaus Schmidt’in (Kılaus Şimit) konuyla ilgili kitabı yayımlandı.
Ne acıdır ki bizde pek ilgi görmedi ama Almanya’da bestseller oldu. Şu anda okuyorum, ilgilenenlere
hararetle tavsiye ederim. Kitap, sıkıcı bir akademik dille değil sanki bir macera kitabı gibi Göbeklite-
pe’nin keşfini anlatıyor. Schmidt, büyük cümleler kurmuyor; bulduklarıyla bize daha çok soru sordur-
tuyor.
Bana göre şu aşamada yapmamız gereken şey de bu. Eski arkeologlar, define avcıları gibi davranıp di-
namitle girerlermiş sitlere. Günümüzde ise çok ağır ve dikkatli çalışılıyor. Arkeoloji, sabır işi olmakla
birlikte Urfa müze müdürünün ve Arkeolog Müslüm Ercan’ın hocasının da dediği gibi iyi bir hayal
gücü, “atma gücü” gerektiren bir meslek.
Bir Ulu Ağaç
Gelelim sit alanına. Bir kere girdiğiniz anda coğrafyaya çarpılıyorsunuz. Emly Bronte’nin (Emıli Broni)
“Uğultulu Tepeler”i gibi yaz-kış rüzgârlı, sulak bir bölgede buluyorsunuz kendinizi. Aşağıda bir çoban,
gözünüzü acıtan yeşillikteki bir çayın kenarında koyunlarını otlatıyor.
Arkeologlar, buranın su kültüyle ilgili olduğunu düşünüyor. Daha metal araç-gereçler yokken oydukları
sert kayalar, suya verdikleri öneme işaret ediyor. Bulunan objelerden anlaşılıyor ki Neolitik Çağ’da bu-
623