Page 689 - Türk Dili ve Edebiyatı - 10 | Beceri Temelli
P. 689

Ortaöğretim Genel Müdürlüğü                         TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 10           337

             9.ÜNİTE> Gezi Yazısı     Kazanım A.4.2: Metnin türünün ortaya çıkışı ve tarihsel dönemle ilişkisini belirler.
             Alan Becerileri: Okuma Becerisi  Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi

             Etkinlik İsmi                    Geziyorum, Öğreniyorum                                 25 dk.
             Amacı      Metnin tarihî gelişimini kavrayabilmekmek.                                   Bireysel


             Yönerge  Aşağıdaki metni okuyunuz. Soruları metinden hareketle cevaplayınız.
                     (Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)


                                              Faust’un Mürekkep Lekeleri
             (…)

             Frankfurt’a gelen herkesin sorduğu şunlardır:
             – Eski şehri gezdiniz mi?
             – Rothschild’in evine gittin mi?
             – Goethe’nin evini gezdin mi?
             Frankfurt şehri meşhur gezgin Rothschild’in ve şair Goethe’nin vatanı olmakla iftihar eder. Vardı-
             ğımın ilk günü Goethe’nin evine koştum. Romanyalı hasta arkadaşımla beraber. Gün pazardı. Eski
             bir İstanbul sokağını andıran gürültüsüz, tenha, temiz, loş bir sokakta eski bir İstanbul konağının
             tokmaklı kapısı önünde durduk. Ve bir elektrik zilinin düğmesine dokunduk. Goethe ne kadar büyük
             bir şair olursa olsun, ölümünden yüz sene sonra, bütün duvarları, bahçeleri, meydanları taze sarı çi-
             çeklerle dolduran bu neşeli ve güneşli sonbahar sabahında loş bir sokaktaki loş evinde kendine kâfi bir
             müşteri bulabileceğini pek de ummuyordum. Şahlanan maddiyetin ruhunu ifna etmesi icap ediyorsa,
             artık harikulâde fennî keşifleri sayılamayacak bir hâle gelen, semada koca “Zeppelin”i uçurup kuşları
             eski bir makine gülünçlüğüne düşüren, Atlantik’te Bremen vapurunu işitilmemiş bir hızla kaydıran,
             hava azotundan sun’î gübre, odundan şeker, kömürden benzin çıkaran şu altın gözlüklü, kenevir saçlı,
             golf pantolonlu kimya muharebesi hazırlayıcıları genç “Herr doktorlar” vatanında eski bir şairden
             başka bir şey olmayan Goethe’yi ölümünden yüz sene sonra ziyaret edecek iki kişi bile bulunamaz,
             diye düşünüyordum. Meğer aldanmışım. Bir mezara inecekmişim gibi soğuk bir ürperme ile açılan
             kapıdan içeriye girince hayretten donakaldım. Burada ruhun aydınlığı bir şafak ziyası gibi yüzümüze
             vurdu. Evin içi talebe yaşındaki çocuklardan, kızlardan, şık kadın ve erkeklerden, yaşlı efendilerden
             müteşekkil gayet temiz ve müteheyyiç büyük bir kalabalıkla dolu idi. Bunların hepsi de Alman’dı, yani
             bizim gibi tecessüsün oraya çektiği seyyah ve yabancı nevinden vâhi ve lâkayt bir gölge yığını değil.

             Frankfurt’un zengin iki üç ailesinden birine mensup olan Goethe’nin konağı kuyulu idi. O zamanlar
             kuyusu olmak bir aile için mühim bir imtiyazdı. Ancak Rothschild’lerin, Goethe’lerin kuyusu vardı.
             Umum için sokakta çeşmeler akardı. Mutfakta Goethe ailesinin muhteşem kuyusuna hürmetle baktık.
             Mutfağın duvarları üzerinde dizili duran elli, altmış tatlı ve pasta kabı Goethe’nin annesinin ne sıcak
             bir ev kadını olduğunu gösteriyordu. Ev, olduğu gibi muhafaza edilmişti. Bütün pencereler eskisi gibi
             çiçekli ve tül pencereliydi. Şairin hatırası bu evin her tarafında nefes alıyordu. Yüz sene evvel içinde
             can verdiği oda, memleketin her tarafından yeni gönderilmiş çelenk yığınlarıyla dolu idi. Sanki şairin
             cesedi henüz kaldırılmamıştı ve havada esen şan ve şerefinin ıtrı, o sabah açmış iri bir kırmızı gülün
             kokusu gibi taze ve kuvvetliydi.
             Nihayet şairin çalışma odasına vardık. Kafileye kılavuzluk eden memur, üstü baştanbaşa mürekkep
             lekeleriyle kaplı eski bir yazı masası önüne gelip de “Goethe Faust’u bu masa üzerinde yazdı. Bu leke-
             ler Faust’un lekeleridir!” dediği zaman, kalabalığın son hadde varan merakı ve heyecanı, ışık hâlinde
             gözlerden taştı. Herkes o mukaddes gölgeleri yakından görmek için medenî nezaketi unutarak masaya
             yaklaşmak üzere kendine yol açmaya çalışıyordu.






                                                                                                   687
   684   685   686   687   688   689   690   691   692   693   694