Page 705 - Türk Dili ve Edebiyatı - 10 | Beceri Temelli
P. 705
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 10 345
9.ÜNİTE> Gezi Yazısı Kazanım A.4.4: Metnin ana düşünce ve yardımcı düşüncesini belirler.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi İpuçlarından Ana Düşünceye 20 dk.
Amacı Yardımcı düşüncelerden hareketle ana düşünceye ulaşabilmek. Bireysel
Yönerge Aşağıdaki metni okuyunuz. Soruları metinden hareketle cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Domaniç Dağlarının Yolcusu
(...)
O gün kahveye eski günleri görmüş birçok köylü daha geldi. Hepsi ile görüştüm. Hepsinde o günler-
den, ancak, çorak birer hatıra kalmıştı. O zaman gönülleri kavuran kıvılcımlar küllenmiş, vatanı ko-
ruma duygusunun yaptırdığı sonsuz fedakârlıklar taşkınlığını, önemini kaybetmiş, hatta unutulmuş
bile!..
Görüştüklerimin arasında bir de Domaniçli vardı ama bana meçhul kahramanımdan o da bir haber
vermedi. Sordum:
− Düşman köylerinize geldiği zaman, kadınlarınız ne yaptı?
− Kadınlar çocuklarını alıp dağa kaçtı!..
− Demek (...) haberiniz yok?
− Vallahi, bayan hemşire, böyle bir şeyler işitmedik.
Bunu anlatan dostum herhâlde bana masal okumadı. Şaşkınlıktan şaşkınlığa düşüyordum. Galiba, de-
dim, savaş köylüler için bir fedakârlık değil, tabii bir şey! Onu biz şehirliler gözümüzde büyütüyoruz.
Onlar, dün ne yediklerini, ne içtiklerini unutmuş gibi; ne için vuruştuklarını, kanlarını, canlarını niçin
harcadıklarını da unutuyorlar. Bunu düşünürken aklıma iki üç yıl önce rastladığım acıklı bir şey geldi.
Otuz Ağustos Dumlupınar törenini görmek, kahraman Mehmetçiği yattığı topraklarda ziyaret etmek
istemiştim. Ankara’dan gelen resmî heyetle Afyon’da birleştik. Trende hep o günlerin şehametinden
konuşuldu. Dumlupınar’a yaklaşırken Cevdet Kerim, canlı hitabesi ile o destani ölüm ve zafer günle-
rinin yaşandığı; o kızıl kanların kayaları boyadığı, o al bayrağın göklerde dalgalanıp salındığı yerleri
birer birer bize göstererek bizi heyecandan heyecana sürüklüyordu. Geçen günlerimizi bütün anlamı,
bütün kuvvetiyle bir daha yaşıyorduk. Kim bilir bize ne kadar duymadığımız, bilmediğimiz şeyler
anlatacaklar diye düşünüyordum.
Tren, Dumlupınar abidesinin kurulduğu tepenin eteklerinde durdu. Bizi tepeye çıkaracak otomobiller
hazırlanıncaya kadar ben küçük köyü dolaştım. Zavallı toprak evlere girdim. Penceresiz izbelerde,
köyün otuz derecelik sıcağında, ağzı burnu kebelerle örtülmüş, çuvallara sarılmış, sarmalanmış, salın-
cakta boğula boğula uyuyan çocukları gördüm. Dört yanımda bana aval aval bakan kadınlara sordum:
− Buraya niçin geliyorlar, tepeye niçin çıkıyorlar acaba?
Aldığım şu karşılık oldu:
“Kim bilir? Biz ne biliriz? Türbe mi var, ziyaret mi var? Her yıl böyle akın akın gelip yukarı çıkarlar...”
Yüreğim derinden, çok derinden sızlamıştı!
Türk topraklarının temelini yoğuran ve şimdi abide denen bir taş yığınının sembolleştirdiği büyük
varlığının gönüllerimizde yer tutmasından başka bir şey beklemeyen Mehmetçikten demek ki oralar-
da kimsenin haberi yok! Toprakları kavuran, çatlatan ağustos güneşi gibi ruhu bu vatanın göklerinde
kızıl alevler hâlinde yanar. Mehmetçik ne çabuk unutulmuştu. Bu alaylar, bu gelişler, bu gösterişler,
703