Page 725 - Türk Dili ve Edebiyatı - 10 | Beceri Temelli
P. 725
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 10 355
9.ÜNİTE> Gezi Yazısı Kazanım A.4.9: Metinde ortaya konulan bilgi ve yorumları ayırt eder.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Nesnellik ve Öznellik 20 dk.
Amacı Metindeki öznel ve nesnel anlatım ögelerini ayırt edebilmek. Bireysel
Yönerge Aşağıdaki metni okuyunuz. Soruları metinden hareketle cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Paris
Şimdiye değin çok sözünü ettiğim için, dış ülkelerde en çok sevdiğim kentin Paris olduğu anlaşılmış-
tır herhalde. Sâdece benim duyduğum bir sevgi değildir bu. Avrupa'ya gidenlerin çoğu, kimi zaman
tamamıyla saçma nedenlerden ötürü, Paris sevgimi paylaşırlar. Kültürsüzler, eğlence merkezlerinden,
lüks mağazalarından, şık ve güzel kadınlarından ötürü Paris'e ayılıp bayılırlar. Kültürlüler de, müze-
lerinden, sanat galerilerinden, konser salonlarından ötürü bu kente hayrandırlar. Oysa, bunlardan
hiçbiri olmasa, Paris gene Paris olurdu. Çünkü Paris'in gerçek büyüsü sokaklarındadır. "Büyü" sözcü-
ğünü çok bilinçli olarak kullandım. Nedeni de, bu kentin sokaklarında açık seçik açıklayamayacağım
gizemli bir çekicilik bulunmasıdır. Bugüne değin gördüğüm hiçbir sokakta Mouffetard'm ya da Cont-
rescarpe'ın büyülü havasını bulamadım.
"Paris sokakları" derken, kentin bütün sokaklarından söz ettiğim sanılmasın. Bunları, bıkmadan usan-
madan sabahtan akşama kadar Paris'te yürüyen arkadaşım Müntekim Ökmen bilir ancak. Onunla
aynı günlerde orada bulunduğumuz zaman, bana rehberlik eder; ayak basmadığım mahallelerde, ina-
nılmaz güzellikte köşeler, küçük parklar, evler gösterirdi. Bense, sâdece Seine'in sol kıyısında, Quartier
Lâtin'de, Montparnasse'ta, nehrin rıhtımlarında, ile de la Cite'de, ile St.- Louis ve köprülerde gezer-
dim. Sivri burnuyla nehre uzanan ile de la Cite'yi, üstündeki o eşsiz katedrali taşıyarak, yelken açmış
giden görkemli bir gemiye benzetirdim.
(…)
Paris'te yalnız Seine ve rıhtımları değil, kanallar da güzeldir. Örneğin St.-Martin Kanalı, irili ufaklı
teknelerle doludur. Kıyısındaki çocuk bahçesinde kurulan küçük korsan gemisine, yalnız çocuklar
değil, ben de bayıldım. Yaşımdan başımdan utanmasam, onlarla birlikte ben de binecektim o gemiye.
Kanalın kıyısında çok hoşuma giden başka bir şey de, Parislilerin sinema sanatına vefasını kanıtlayan
Hotel du Nord tabelâsı oldu. Otelin çoktan yıkıldığı belliydi. Ama Marcel Carne'nin 1938'de çevirdiği
filmin anısına, aynı yerde bir tuğla duvar örülmüş; bu duvara Hotel du Nord tabelâsı asılmıştı. Aradan
yarım yüzyıldan fazla geçtiği halde, o filmde, özellikle Arletti ile Louis Jouvet'nin, seyircileri nasıl bü-
yülediklerini hâlâ unutamam.
Paris'in metro istasyonları her zaman canlı ve ilginçtir. Hele gece yarısına doğru büsbütün renklenir-
ler. Paçavralara sarılı yaşlı evsiz barksızlar, yerlere ya da banklara uzanıp uyurlar. Kimileri, tencereleri-
ni küçük gaz tüplerinin üstüne koyup yemek pişirir. Tamtamdan tutun da duygusal Fransız şarkılarına
kadar her türlü ses duyulur. Tek duyulmayan şey klâsik müziktir. Ama günün birinde onu da duydum:
Bir de baktım, ayakta durmuş, önünde nota sehpası, kemanıyla Mozart çalan genç bir kız. İşte o kızı
hiç unutamıyorum. Orada müzik yapan saçlı sakallı gençlere, hippi kılıklı kadınlara hiç mi hiç ben-
zemiyordu. Bambaşka bir çevreden geldiği besbelliydi. Gri bir tayyör, beyaz bir gömlek giymiş, güzel
saçlarını alçak bir topuzla ensesinde toplamıştı. Utana utana eğildim, önündeki boş çanağa birkaç
frank bıraktım. Bir metro istasyonunun gürültüsü ortasında; ter ter tepinen tamtamlar, elektrik gitarlı
pop şarkıcıları, hokkabazlar, cambazlar arasında değil de, kültürlü ve kibar ailesinin salonunda keman
çalıyordu sanki. O solgun yüzlü incecik kızın, o salondan bu metro istasyonuna, ayakta dimdik durdu-
ğuna göre nasıl düştüğünü demeyeceğim, nasıl geldiğini hüzünle düşünüp dururum hâlâ.
(…) Mîna Urgan, Bir Dinozorun Gezileri
723