Page 236 - Türk Dili ve Edebiyatı 12 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 236

Ortaöğretim Genel Müdürlüğü                         TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 12          116

             4. ÜNİTE > Roman  Kazanım A.2.16: Metinlerden hareketle dil bilgisi çalışması yapar.
             Alan Becerileri: Okuma Becerisi  Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
             Etkinlik İsmi                      Yazıyorum, İnceliyorum                           25 dk.
             Amacı      Anlam özelliklerini dikkate alarak cümleler oluşturabilme. Metin üzerinden imla ve noktalama çalışması   Bireysel
                        yapabilme.


               Yönerge  Metni okuyunuz. Aşağıdaki soruları okuduğunuz metin çerçevesinde cevaplayınız.
                     (Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)



                                                      Gelibolu

             Gelibolu’nun ayazı yamandır. Hiç acımaz, çarpar insanı.
             Gelibolu’nun ayazı serttir. Ege’den hiç beklenmeyecek kadar hırçındır. İnsafsızdır. Uğultulu seslerle ür-
             kütücü bir hikâye anlatarak dolaşan rüzgâr insanı döver, hırpalar. Sessiz ve incecik yağan erken bahar
             yağmuru, rüzgârın anlattığı ürkütücü hikâyeyi anlamış kadar içini titretir insanın. Rüzgârın anlattığı
             hikâye, bunu daha önce hiç duymamış, hiç bilmemiş olanları bile etkiler, hüzünlü bir iz bırakır ziyaret-
             çilerde. Gelibolu’nun rüzgârı yorar, yalnızlaştırır. Gelibolu’nun ayazı yaman ve ürperticidir. Yabancılar
             bunu anlamaz, Doğu Akdeniz’de ayazın bu kadar sert olabileceğine inanmazlar. Ancak Çanakkale’nin
             yerlileri bilir ayazının sertliğini. Gelibolu Yarımadası ayazın en yaman vaktinde; erken baharda çarpar
             insanı.
             2000 yılının bir Mart sabahında, henüz hava karanlıkken Çanakkale Milli Parkı’nda son model bir cip
             ilerliyordu. Genç bir turist rehberi, yabancı bir turisti Arıburnu Anzak Koyu’na doğru götürmekteydi.
             Birazdan gün ağaracaktı. Saatler dışında her şey simsiyah geceyi doğruluyordu. Arıburnu Koyu’na
             varınca cip durdu.

             (…)
             Gökyüzünde uçuk pembe utangaç bulutlar belirip, mavi renkler griye dönünce cipin sağ ön kapısı
             açıldı. İçinden sarışın, ince uzun,  genç bir kadın indi. Dışı muşamba, astarı yünlü ekose yağmurluğu-
             na sıkıca sarınıp, kapşonunu başına taktı ve Koy’a doğru yürüdü. Rehber o dönene kadar cipin içinde
             bekleyecekti.
             Kadın Koy’a varınca durdu, pantolonunun paçalarını dizlerine kadar sıvadı. Uğultulu ıslak rüzgâra ve
             ince yağan iç ürpertici yağmura aldırmadan botlarını ve çoraplarını çıkarttı. Çoraplarını botlarının
             içine sakladı. Çıplak ayaklarına batan çakıl taşlarını ve et kesen  soğuğu umursamadan denizin içinde
             yürümeye başladı. Su dizlerine varıncaya dek yürüdü. Orada durdu. O zaman döndü; sırtını denize,
             yüzünü karaya verdi. Tam karşısında Arıburnu Yarı haşmetle yükseliyor, hemen önünde Anzak asker-
             lerinin taşları yağmurla yıkanmış mezarları duruyordu. Güneşin çok serin ve solgun erken ışıkları ka-
             dının yüzüne dokunduğunda, o dudaklarını ısırmaya, gözlerini kırpıştırmaya başladı. Kendi kendine
             bir şeyler mırıldandığı düşünülebilirdi. Belki bir dua, belki bir şarkı… Sanki üşüdüğünü hissetmişti,
             ama üşüyen yalnızca dudaklarıydı. On dakika, belki biraz daha fazla.

             (…)
                                                                                        Buket Uzuner














                                                                                                   235
   231   232   233   234   235   236   237   238   239   240   241