Page 234 - Türk Dili ve Edebiyatı 12 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 234

Ortaöğretim Genel Müdürlüğü                         TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 12          115

             4. ÜNİTE > Roman  Kazanım A.2.16: Metinlerden hareketle dil bilgisi çalışmaları yapar.
             Alan Becerileri: Okuma Becerisi  Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
             Etkinlik İsmi                      Metindeki Dil Özellikleri                        25 dk.
             Amacı      Metinden hareketle imla, noktalama ve paragrafta anlam çalışması yapabilme.  Bireysel


               Yönerge  Metni okuyunuz. Aşağıdaki soruları okuduğunuz metin çerçevesinde cevaplayınız.
                     (Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)

                                                       Canan
             (…)
             Gece uyumadı. Yatağının içinde, sancılı bir adam gibi dönüp durdu. Muhayyilesi, âdeta başkalarının
             inhisarında, kalabalık bir meydan. Orada, birçok insanlar, tıpkı rüyâlarda görülen baygın gölgeler gibi
             kımıldıyor, yürüyor, sıçrıyor, koşuşuyorlar. Kulağında sesler var.
             (…)
             Bedia’yla münakaşasını yeniden, en küçük teferruatına kadar hatırladı. Canan, siyah elbisesiyle, altın
             saçlarıyla, pembe yüzüyle, gök mavisi gözleriyle yeniden hayaline yapıştı. Biri yeisli, gözleri yaşlı, boy-
             nu bükük, öteki şen, kahkahalı, mütehakkim iki kadının gölgesi o gece sabaha kadar Lâmi’ye temellük
             ettiler. Sonra ötekiler, müsteşar, Şakir Bey, sonra Ali, Faik, sonra Renknaz Hanım, Perihan, Selim, hattâ
             küçük Zerrin, hattâ Ermeni hizmetçi, bütün köşkün ahâlisi, sonra yalı, Kayınpeder, Arap Dadı, Hizmet-
             çi Perver, oranın komşuları, hepsi Lâmi’nin muhayyilesine dadanmışlar, başının içinde sıraya diziliyor-
             lar, her biri bir türlü söylüyor, kimi Lâmi’yi tebcil, kimi tezlil ediyor, gülüyorlar, ağlıyorlar, susuyorlar,
             kızıyorlar, genç adamın beyninde karışık ve derin bir uğultu yapıyorlardı. Ancak sabaha karşı dalabildi.
             Onu Selim uyandırmıştı. Kol saatine bakıyor, yatağının başucunda ayakta duruyor, bağırıyor:
             – Lâmi… yavrum… kalk artık. Âşıklar bu kadar bol uyku uyumazlar ama sana ne oldu? Saat sekiz!
             Dokuz vapurunu kaçırma.
             Lâmi çarçabuk hazırlandı, koştu, vapuru kaçırmadı. Kamara dolmuştu. Ayakta kalanlar, sıkışabilmek
             için bir tanıdık yüze rast gelmeli, yanına sıkışıvermeli. Bunu ararken yakın bir ses onu çağırdı:
             – Lâmi Bey!
             Başını çevirdi: Şişman bir adam, top yüzlü ve bıyıksız, pek az tanıdığı gençlerden biri ayağa kalkmış yer
             gösteriyor, elinde koskocaman bir gazeteyi sallayarak onu bekliyordu. Lâmi gitti, oturdu ve teşekkür
             etti. Gözlerini mevkiin kapısına dikerek bu gençle nerede, ne zaman tanıştığını düşündü, bulamadı.
             Öteki hatır sordu. Lâmi yine teşekkür etti, sustular. Mevkie Türk hanımları da giriyorlar. Canan’ın da
             bu vapura gelebileceğini düşünerek Lâmi gözlerini mevkiin kapısından ayırmadı!
             (…)
             Lâmi yine kızardı. Yabancılara karşı zaafını pek belli ediyordu. Bereket versin öteki oralarda değil.
             Yahudilerin borsaya hâkim olduklarını anlatıyor. Bu meselede o kadar heyecana düşüyor, sesini yük-
             seltiyor, elinde tuttuğu gazeteyi o kadar sık sık açıp kapıyordu ki başkaları da istihzalı bir dikkatle
             onu süzmeye başladılar. Lâmi ayağa kalktı, izin istedi, mevkiden çıktı: Dünyada hakikaten baş belası
             adamlar vardı. Vapur köprüye gelinceye kadar hiçbir tarafta duramadı, oturamadı. Güverteye çıktı, bu-
             runa gitti, projektörün yanından denize baktı, en alt kamaraya indi, yine yukarı çıktı, yan kamaraların
             kapılarını açıp kapadı, biraz makineleri seyretti, bir daha denize ve kıyılara baktı. Kadıköy vapurunda
             bu kadar sabırsızlandığını, heyecana düştüğünü, sinirlendiğini hatırlamıyordu. Yol ne kadar uzunmuş
             meğerse… O Haydarpaşa’nın önündeki dalgakıran, bir türlü bitip tükenmek bilmiyor: Sedd-i Çin.
             Köprüye en evvel çıktı. Bileti verdikten sonra biraz kenarda Canan’ı bekledi. Ahali dar parmaklıklar-
             dan kurtulur kurtulmaz, yelpaze gibi açılıp genişleyerek dağılıyordu.
             (…)
                                                                                          Peyami Safa

             Kelime Dağarcığı
             inhisar: Tek başına sahip olma, tekel. istihza: Gizli veya kinayeli bir biçimde alay. muhayyile: Hayal gücü.
             mütehakkim: Hâkim olan, hükmeden. tebcil: Yüceltme. tehalük: Can atma, çok isteme. temellük: Kendine mal etme.
             tezlil: Aşağılama. yeis: Umutsuzluktan doğan karamsarlık, üzüntü.



                                                                                                   233
   229   230   231   232   233   234   235   236   237   238   239