Page 232 - Türk Dili ve Edebiyatı 12 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 232
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 12 114
4. ÜNİTE > Roman Kazanım A.2.15: Türün ve dönemin/akımın diğer önemli yazarlarını ve eserlerini sıralar.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Romanlarımızda Toplumsal Gerçekçilik 25 dk.
Amacı Toplumcu-gerçekçi eserlerde hangi konuların nasıl bir yaklaşımla işlendiğini ve bu anlayışla yazılmış eserlerin Bireysel
insanı aydınlatmadaki rolünü tespit edebilme.
Yönerge Metni okuyunuz. Aşağıdaki soruları okuduğunuz metin çerçevesinde cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Hanımın Çiftliği
(…)
Muzaffer Bey kaç vakittir ihmal ettiği tarlalarını görmeye çıkmıştı. Bey Kadillak'ın zarif, beyaz teker-
lekleri bozuk köy yollarının kıpkırmızı çamuruyla sıvanmıştı.
Köyün sınırında durdu. Arabadan atladı. Parlak çizmeleriyle ıslak toprakta dimdikti. Kuvvetli Çukuro-
va güneşi ılık ılık yakıyor, karşı yamaçlardan mavi, tül mavisi, incecik bir duman yükseliyordu.
(…)
O gün öğleye doğru bir çiğit kamyonuyla şehre inip, müjdeyi verince, ilkin Cemşir'lerin avlusu, sonra
mahalle, sanki yerinden oynadı:
Güllü babasıyla barışmış. Anasını, analıklarını, kardeşlerini, berber Reşit'i, avradını tekmil çiftliğe al-
dırtıyormuş!
Yıllar yılı fabrikalarda ya da bereketli Çukurova topraklarının kızgın güneşi, yağmuru, ayazında ku-
rumuş, dudakları çatlamış, bakışları çarpılmış insanlar hasetten büsbütün kuruyarak dondular âdeta.
Gözler gözlere dikilmiş susuluyor, hayaller, yalnız hayaller işliyordu. Demek o çiftliğe, topraklarını
çapaladıkları, tarlalar dolu pamuklarını devşirdikleri o çiftliğe gidip, bol ve rahat ekmeğe kavuşacak-
lardı ha? Berber Reşit ise, mengeneye sıkıştırılmış çelik tel gibi sinirli, bir meşale gibi alev alev, yerinde
duramıyor, sokaklarda, oradan oraya seğirtiyordu.
(…)
Kamyonlar çiftlikten içeri girince, köpekler gene gürler gibi sesleriyle etraflarını aldılarsa da, Seyyare
Bacı koştu. Muzaffer Beyle Güllü beton evin merdiven başındaydılar. Güllü, gelenlere olduğundan çok
başka, çok daha azametli görünebilmek için takmış takıştırmış, sürmüş sürüştürmüştü gene. İkinci
kamyonun şoför mahallinde ufacık oturan annesi, kızını öyle görünce başladı hüngür hüngür ağla-
maya. Güllü bunu geç de olsa farkedince, dayanamadı. Ne sürmesi sürüştürmesi, ne takması takış-
tırması... Alev kızılı ipek sabahlığıyla merdiveni koşarak indi, kendi yüzünden çekmediği kalmayan
anneciğine koştu, boynuna sarıldı. Ana-kız hüngür hüngür ağlıyorlardı. O anda ne Serap Hanımdı, ne
de büyüklük satmak isteyen biri. Güllü'ydü, eski Güllü, annesinin bildiği Güllü!
Sonra birlikte, birbirlerine dayanarak merdiveni çıktılar.
Muzaffer Beye:
– Annem!
diye tanıtınca, iriyarı adam elini aldı, öptü. Sonra içeri geçildi, kitaplıklı odaya.
Çiftlik avlusunda berber Resifin palavrasından geçilmiyordu. Daha şimdiden çiftçibaşı olup çıkmıştı.
Eşyaların indirilip huğlara taşınmasına nezaret ediyor, çocuklara bağırıyordu.
Çocuklar hâlâ bayram sevinci içindeydiler. Çinko örtmelerin altındaki biçerdöğer, köten, yahut mibzer-
lere üşüşmüşlerdi. Kızlarsa ablalarının alev kızılı sabahlığıyla meşguldüler. Amma da güzelleşmişti ha!
İkinci analığın on yaşındaki Zelki'si, üçüncünün on bir yaşındaki Fatma'sıyla ağız ağza vermiş, fısıl-
daşıyorlardı.
– Bizi de tomofiline bindirir mi?
– Bindirmez olur mu? Ablamız değil mi?
(…)
Orhan Kemal
231