Page 228 - Türk Dili ve Edebiyatı 12 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 228

Ortaöğretim Genel Müdürlüğü                         TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 12          112

             4. ÜNİTE > Roman  Kazanım A.2.14: Yazar ile metin arasındaki ilişkiyi değerlendirir.
             Alan Becerileri: Okuma Becerisi  Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
             Etkinlik İsmi                        Yazar-Metin İlişkisi                           25 dk.
             Amacı      Yazarı yazmaya iten sebeplerin farkına varabilme.                        Bireysel


               Yönerge  Metni okuyunuz. Aşağıdaki soruları okuduğunuz metin çerçevesinde cevaplayınız.
                     (Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)

                                             Bir Bilim Adamının Romanı
             (…)
             “Şimdi sen benim öğrencim oldun.” dedi profesör. Yemekten yeni kalkmışlardı, profesörün çalışma
             odasına geçtiler. “Ben bir yaz semineri düzenliyorum, konusu: Mustafa İnan’ın hayatı.” Çalışma oda-
             sında yerlerini aldılar: Profesör büyük masasının başına geçti, genç adam da sehpanın önüne oturdu,
             kâğıtlarını düzeltti.
             (…)
             Mustafa İnan’ın öğretmenliğe ne zaman başladığını belirtmek çok zordur. Onun ‘eşsiz hocalığı’ belki
             de ortaokula gittiği yıllarda başlamıştı. Öğrendiklerini hemen arkadaşlarına anlatıyordu, içinden öyle
             geliyordu. Bu işten heyecan duyuyordu. Arkadaşları arasında önce ağırbaşlılığı ile bir saygı uyandır-
             dı. Sonra, onların dilinden anlıyordu, problemleri onların anlayacağı bir dille açıklamasını biliyordu.
             Kendi heyecanını onlara da duyuruyordu. Yıllarca sonra Teknik Üniversite’de mekanik derslerini verir-
             ken de en karmaşık problemleri bile sanki çok basit konularmış gibi anlatırken öğrencilerini heyecan-
             landırmasını da biliyordu.” Genç adam başını kaldırdı: “Mekanik insanı heyecanlandırır mı?” “Hem
             de nasıl. Bana sorarsan anlattıkları konularla öğrencilerinin canını sıkan hocalar, ders verirlerken ken-
             dileri de sıkılırlar.”
             (…)
             Hocanın elinde notla sınıfa girdiğini gören yoktu. Mustafa İnan ortaokula giderken de defter tuttu-
             ğunu gören yoktu. Ders kitabı da yoktu Mustafa’nın. Sadece sarı bir defteri vardı, onu da bir boru gibi
             büküyor ve kemerine sokuyordu bir düdük gibi. Hüseyin Avni Bey de bu haylazlığa içerliyordu: “Bu
             çocuk adam olmayacak.” Doğru dürüst bir sanat da öğrenmedi ki. Mustafa’nın eski ustası kuyumcu
             Ahmet Efendi’ye danıştı bu konuda: Mustafa kuyumculukta kalsa daha iyi olmaz mıydı? Kitap defter
             masrafı olmadığı için oğlanı okutmak pek pahalıya gelmiyor ama ders çalışmayan bir çocuktan ne
             hayır gelir? Ahmet Usta babadan daha anlayışlıydı: Beyim bu çocuk çok akıllıdır, sen bunu okut yoksa
             yazık olur bu oğlana. Mustafa’nın annesi de çocukların okumasından yanaydı, kızlarının da öğretim
             görmesini istiyordu. Ne var ki bu Mustafa da insanın içine güven vermiyordu, çalışacak bunca ders
             varken akşamları erkenden yatıyordu. Oysa Mustafa’nın derdi başkaydı: Elbette hiç çalışmadan olmaz
             ana. Ne yapayım, sizlere yük olmak istemiyorum, kitaplar da pahalı. Onun için sabah erkenden kal-
             kıyordu Mustafa ve herkesten önce mektebe giderek yatılı öğrenciler kahvaltılarını bitirinceye kadar
             onlardan aldığı kitapları okuyordu. Her sabah karanlığı ortaokul öğrencisi Mustafa İnan, çamurlu yol-
             lardan geçerek Seyhan Irmağı’nın kıyısındaki okuluna gidiyordu. Bileklerine kadar çamura batarak
             geçtiği sokaklarda Adliye Sarayı’ndan başka doğru dürüst bir bina yoktu. Adana o zamanlar elektriksiz,
             yolu bozuk bir şehirdi.
             (…)
             Akşamüzeri, dersler bittikten sonra ırmağın kıyısına inerdi Mustafa İnan. Bir taşın üstüne oturur, karşı
             kıyıda su çeken mavrayı (su dolabı) seyrederken gözleri dolardı. Neler düşünürdü Mustafa Efendi?
             İlerde adam olacağını hem de büyük adam olacağını sezer miydi acaba? Seniha Hanım’a göre adam
             olacağı ortaokul sıralarında belli olmuştu. Riyaziyeci derse gelmediği zaman tahtaya kalkıp onun yeri-
             ne problemleri çözüyordu; yüzünün ifadesi bile hocanınki gibi ciddiydi. Yukarı sınıflarda okuyanlara
             da boş zamanlarında ders veriyordu. Riyaziyeci Mustafa diyorlardı ona.
             (…)
                                                                                           Oğuz Atay
             Kelime Dağarcığı
             riyaziyeci: Matematikçi, matematik öğretmeni.



                                                                                                   227
   223   224   225   226   227   228   229   230   231   232   233