Page 226 - Türk Dili ve Edebiyatı 12 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 226

Ortaöğretim Genel Müdürlüğü                         TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 12          111

             4. ÜNİTE > Roman  Kazanım A.2.14: Yazarla metin arasındaki ilişkiyi değerlendirir.
             Alan Becerileri: Okuma Becerisi  Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
             Etkinlik İsmi                         Romanlarda Tarih                              25 dk.
             Amacı      Yazarın dünya görüşünün, ideolojisinin metne nasıl yansıdığını tespit edebilme. Tarihî romanların oluşumu ile ilgili   Bireysel
                        yorumda bulunabilme.


               Yönerge  Metni okuyunuz. Aşağıdaki soruları okuduğunuz metin çerçevesinde cevaplayınız.
                     (Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)


                                                        Kilit
             (…)
             Alpaslan keyiflendi… Uzun hırkasının eteklerini, sıkıca ve tatlı bir çocuk dikkati ile, tutarak kalktı. Yu-
             muşak, kuzu derisi çizmelerinin içinde ayakları uyuşmuştu; karıncalanıyordu. Silkelemek istedi fakat
             tuhaf ve belirli bir korkuyla vazgeçti. Hemen çıkmak için döndü.
             “Höt! Höt dedikçe kötüleşiyorsun ha… Soyha; hani el öpme! Dersimizin sonunda bir el öpme bekle-
             mez miydik… Unuttun ki gayri ne unuttun ya, ne unuttun… Gel bakalım… Gel dedik…”
             Alpaslan ne gidiyor ne geliyordu. Utanmış gibiydi ya, bu, el öpmeyi unutma utanışına benzemiyordu.
             Sarı Hoca kaşlarını çattı, suratı gerçekten asıldı: “Gel dedik mi biz, Selçuklu Beyi de olsan gelinir… Ne
             var eteğinde?.. Getir bakalım… Getir dendi sana…”
             Alpaslan eteğinde sakladığını çıkardı ister istemez. Sarı Hocaya uzattı. Yüzü çocuksu bir pembelik
             içinde kızarmıştı; gözleri yerdeydi…
             Sarı Hoca, Alpaslan’ın uzattığı el büyüklüğündeki yamru yumru demiri evirdi çevirdi; avuçlanacak
             yerini avucuna alıp sıktı; sonunda “At bukağısı bu” dedi; “Nerden aldın?”
             Alpaslan “At bukağısı olamaz” dedi. “Kilitmiş. Sav-Tekin amcam verdi… Açarsam benim olacak.
             “Demek eteğinin altındaki çat çut bu idi. Biz ders anlatırken sen bunu açmak istedin.”
             “Açarsam benim olacaktı ya…”
             “Açarsaymış! Derste bizim anlattıklarımızı dinlemeyeni biz…” cümlesini tamamlayamadı Sarı Hoca.
             Dışardan Sav-Tekin’in sesi geldi. Çocukları kovalıyordu. Ardından da kendisi çadıra girdi. Levend
             irisi, çadır direğine yakın boyda, çadırın loşluğunda ve ayazında bile genç ve güzel bir yiğitti. Sesi, dağ
             yamaçlarından dökülen suları andırıyordu: temiz ve yaramazdı. “Küflendirdin bu çocuğun kafasını
             hay Sarı Hoca; yumuşattın bu küflü çadırın içinde” dedi; “Akşama kadar ancak düzeltirim. Düzeltecek
             yer bıraktıysan eğer…”
             Sarı Hoca güldü. “Gel bakalım at dilinden başka dil bilmeyen herif, gel de kulağımın dibinde konuş.
             Uzaktan kişneme…”
             Sav-Tekin, Sarı Hocanın dediğini yaptı; kulağının dibine kadar yaklaştı. Orada sustu. Sarı Hoca bekle-
             di Sav-Tekin’de hiçbir hareket görmeyince huysuzlandı. “Git öte” dedi, git git daha git… at kokusundan
             hazzetmem.”
             Alpaslan bu iki koca adama bakıyordu. Sav-Tekin’i seviyordu… Cirit atmasını, yay germesini, ata bin-
             mesini Sav-Tekin öğretmişti. Ava götürürdü, at üstünde oyunlar öğretirdi. Sav-Tekin, Alpaslan için
             uçsuz bucaksız bir ovaydı; dağdı, tepeydi, ormandı, suyu serin derelerdi.
             Alpaslan, Sarı Hocayı da seviyordu. Sarı Hoca Alpaslan için hep bir çadır içiydi, ama onsuz daracık,
             karanlık, bunaltıcı bir çadır içi, içinde Sarı Hoca olunca hele de konuşunca bir büyürdü, bir genişlerdi
             bir yükselirdi ki Alpaslan da şaşardı; Sav-Tekin amcasının kırlarından başka büyük olduğunu, başka
             güzel güzelleştiğini hissederdi…. Şimdi ikisi yan yanaydı. Ama niye Sarı Hoca at kokusundan hazzet-
             mediğini söylemişti?
             (…)
                                                                                    Necati Sepetçioğlu



                                                                                                   225
   221   222   223   224   225   226   227   228   229   230   231