Page 404 - Türk Dili ve Edebiyatı - 9 | Beceri Temelli
P. 404
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 9 206
8.ÜNİTE > Mektup/E-posta Kazanım A.4.8. Metinde millî, manevi ve evrensel değerler ile sosyal, siyasi, tarihî ve mitolojik ögeleri belirler.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi ULUSALDAN EVRENSELE 25 dk.
Amacı Okuduğu metnin millî, evrensel unsurlarını belirleyebilmek. Bireysel
Yönerge Aşağıdaki metni okuyarak soruları cevaplayınız (Alıntılanan metnin aslına sadık kalınmıştır.).
Sevgili Babacığım,
Belki hatırlamazsın ama bugün sen öleli tam iki yıl oluyor. Ne yazık ki bu süre içinde ben daha iyi ve
akıllı olamadım; bu fırsatı da kuşanamadım. Oysa yıllar önce, bazı zamanlar, sen olmasaydın birçok
şey yapabileceğimi düşünürdüm. Şimdi artık suçun kendimde olduğunu görmek zorundayım. Sana
bazı şeyleri anlatamadım. Bir iki yıl daha yaşasaydın ya da dünyaya dönseydin -kısa bir süre için- her
şey başka türlü olurdu sanki. Çaresizlik yüzünden birçok şeyin anlamı kayboluyor. Sen olmadıktan
sonra sana yazılan mektup ne işe yarar? Fakat ben artık bir meslek adamı oldum babacığım. Yakın
çevremde seninle ilgili bir hatıramı anlattığım zaman, “Ne güzel,” diyorlar, “Bunu bir yerde kullansa-
na.” Onun için, çok özür dilerim sevgili babacığım, seni de bir yerde, mesela bu mektupta kullanmak
zorundayım. Geçen zaman ancak böyle değerleniyormuş; insanın geçmiş yaşantısı ancak böylece
anlam kazanıyormuş. Ben, seninle ilgili olayları anlatırken aslında senin nasıl bir insan olduğunu
belli etmemeye çalışıyorum; aklımca asıl babamı kendime saklıyorum. Sonra da seni anlamadıkları
zaman onlara kızıyorum. Bana kızınca -bu çok sık olurdu- “Senin aynadan gördüğünü ben ‘dıvardan’
görürüm,” derdin. Annemle birlikte ‘dıvar’ sözünle alay ederdik. Ben de şimdi küçüklerime karşı -ar-
tık benden küçük olanlar da var babacığım- bu cümleni kullanıyorum, gülüyorlar. Bu sözü kullanır-
ken aslında amacımın ne olduğunu sezmiyorlar tabii. Seni gülünç duruma düşürmek istediğimi ya
da genellikle eski kuşakları alaya almak istediğimi sanıyorlar. Herhalde, ben tam belirtemiyorum ne
demek istediğimi. Gülümsemenin içindeki sevgiyi demek ki anlatamıyorum. Şimdiki gençler başka
türlü babacığım: Her sözden tek anlam çıkarıyorlar. Ben de o zaman çileden çıkıyorum gerçekten:
Asıl amacımı unutup seni onlara beğendirmeye çalışıyorum. Aslında bu çabanın anlamsızlığını sez-
miyor değilim. Ülkenin en zengin adamı senin paltonu tutarken ya da, “Rica ederim Cemil Bey, mü-
saade buyurun,” diyerek bizzat kendisi paltoyu giydirmekte ısrar ederken’ senin gibi hissedemedikten
sonra, insan o paltonun içinde kendisi varmış gibi gururlanmadıktan sonra, seni beğenmeleri hatta
anlamaları neye yarar? Ya da meclise ilk girdiğin sıralarda, başkandan birkaç gün için izin istemeye
gittiğin zaman, “Cemil Bey siz galiba yenisiniz,” diyen başkanın karşısında senin gibi utanmadıktan
sonra insanın böyle küçük ayrıntıları öğrenmesinin ne anlamı var? “İstediğiniz zaman yapabilirsiniz
Cemil Bey, bana gelmenize lüzum yok,” sözünü duyunca kim senin gibi ferahlayabilir? Bunlar bil-
diğin şeyler babacığım; sana biraz da bilmediklerini anlatayım: Mesela, cenaze törenin nasıl oldu?
Kimler geldi? Cenaze namazın nasıl kılındı? Genellikle bir aksilik olmadı babacığım. Ben ağladım.
Okulda o günlerde ‘hatırı sayılır’ bir durumda olduğum için oradan bir otobüsle bir miktar öğre-
tim üyesi ve bir çelenk gönderildi. Hayatın boyunca hiç görmediğin bazı kimseler ellerini önlerine
kavuşturarak ve başlarını eğerek ölümün anlaşılmaz gerçeği üzerinde düşünüyormuş gibi yaptılar
mezarının başında. (…)
Artık ben akraba olmayanların birbirlerine ‘anneciğim, teyzeciğim, oğlum, kardeşim’ diye seslenme-
lerine bütünüyle karşıyım babacığım. Artık gerçek bir akrabam kalmadığı için, bütün bu soğuklukla-
ra karşıyım. Herkes birbirine adıyla hitap etsin. Mantığı seven bir insan olarak senin de bu düşünceye
karşı pek bir diyeceğin yoktur sanıyorum. (…)
(Alınmıştır.)
Atay, O. (1987). Korkuyu Beklerken. İstanbul: İletişim.
403