Page 22 - Türk Dili ve Edebiyatı 10 | Çalışma Defteri 6
P. 22

Beceri Temelli-II



            Aşağıdaki metni okuyarak soruları cevaplayınız. ( Alıntılanan metnin aslına sadık kalınmıştır. )



                                                   SODOM VE GOMORE
              (…)
              Genç adam soluk bir karanlığın içinde bir şeyi bekliyormuş gibi duran İstanbul’a baktı. Tek tük ışıkların ancak

              yerini tespit edebildiği bu koyu şehir siluetinde hem akıcı, hem de katı bir hal vardı. Daha doğrusu sinsi sinsi
              yatan kocaman bir hayvana benziyordu. Öyle bir hayvan ki, başına ağır bir darbe indirilmiş de bir daha indi-
              rilmesin diye cansız rolünü oynamaktadır. Bu şehir 16 Mart işgali günü Necdet’e gene böyle bir canlı mahlûk
              manzarası göstermişti. O gün İstanbul, kendisine zorla ve açıkça alçakça bir iş yapılmış ve utançtan yüzüko-

              yun yere yatmış bir adamı hatırlatıyordu. Bu adam aylarca başını kaldırmaksızın hep aynı durumda sessiz ve
              hareketsiz kaldı. Lakin Sakarya zaferinden sonra ortadan siliniverdi ve yerine zincirlere bağlı bir dev geçti.
              Bu da öbürü gibi hiç kımıldamıyor, fakat sağlam ve tehdit eder gibi durmasını biliyor ve hiçbir tavrında yüz
              kızartıcı bir ayıp hissetmiyordu.

              Bu ilkbahar gecesinin son saatlerinde o her zamandan çok munis ve ruha yakındır. Necdet sessiz karanlığın
              içinden kolunu uzatıp onun esmer sırtını okşamak, onunla bir gizli dertleşmeye girmek istiyordu. Orada,
              bu ev gibi evlerden eser yoktu. Orada, buranın Madam Jimson’larına, Leyla’larına, Major Will’lerine, de
              Rochepierre’lerine, Azize Hanım’larına, Nermin’lerine, Fanny Moore’larına, Orhan Bey’lerine, Captain Mar-

              low’larına karşılık, babaları savaşa gitmiş yavrularının beşiğini sallayan temiz ve sabırlı kadınlar, vücutlarını
              Allah tarafından kendilerine teslim edilmiş bir kutsal emanet gibi sayan genç kızlar, bunların üstüne şef-
              katle titreyen nur yüzlü nineler ve Anadolu’ya dair son iyi haberleri bildiren gazeteyi bir muska gibi devşi-
              rip cebine yerleştirdikten sonra sanki kendisini bütün dünyanın hazinelerine sahip bir adam kadar mesut

              hisseden fakir vatandaşlar vardı. Necdet, hemen onlara doğru gitmek için yüreğinde ateşli bir arzu duydu.
              Tıpkı günahlarının kefaretini malıyla, canıyla ödemeye giden ilk çağın tövbelileri gibi yalınayak, başı kabak,
              arkasında bir kısa gömlekle, dizlerini taştan taşa vurarak, dirseklerine dayanıp yerlerde sürünerek, onlara,
              onlara gitmek istedi.

              Onlara gidip diyecekti ki: “Öbür tarafta neler oluyor bilmiyorsunuz! Garp medeniyetinin bütün lağımı öbür
              tarafa boşandı. Bir parça temizliğe düşkün, titiz bir adam için orada bir dakika soluk almaya imkan kalmadı.
              Tıkanıyorum. Bana biraz temiz hava, biraz temiz hava veriniz. Derdim büyüktür. Size söyleyeceklerim var.
              Siz bilmiyorsunuz, asıl işgal, asıl istila öbür tarafta oldu. Düşman çamurlu çizmeleri ile bizim evlerimize

              kadar girdi.
              Siz hiç değilse köşelerinizde yas tutmak hürriyetine maliksiniz! Halbuki öbür tarafta bizi ağlamaktan
              da men ettiler ve feryatları cümbüş seslerine boğdular ve boğazımızdan içimize doğru akan seslerin
              kahkaha ile örtülmüş bir hıçkırık olduğunu anlamadılar.”

              (…)
                                                                                                                                                       Yakup Kadri Karaosmanoğlu















                                               ORTAÖĞRETİM  22 TDE-10
                                           GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
   17   18   19   20   21   22   23   24   25   26   27