Page 20 - Türk Dili ve Edebiyatı 10 | Çalışma Defteri 6
P. 20
Beceri Temelli-I
Aşağıdaki metni okuyarak soruları cevaplayınız. ( Alıntılanan metnin aslına sadık kalınmıştır. )
KIRIK HAYATLAR
(…)
Ağustosun en sıcak günlerinden biriydi. Vedide, sabahtan beri her zamandan daha çok içine baygınlıklar
getiren bir sıkıntıyle eziliyordu. Leylâ’nın son hastalığından beri onu bir türlü bırakmayan bir iç
sıkıntısı vardı. On beş gün, ne olduğu bilinmeyen bir hastalığın otuz sekizden alarak kırka kadar süren
ateşleriyle savaşmışlardı.
Karı koca, anılarını Leylâ’nın geçirdiği en küçük hastalıklara kadar döndürerek, bu niteliği anlaşılamayan
ateşe bir ad koyabilmek için güvendikleri tüm doktorların görüşünü alarak uğraşmış, çırpınmış;
bir gün ölümün kara gölgesini başlarının üstünden kovamayarak dakikadan dakikaya gerçekleşebilecek bir
yıkımın korkusuyle titreyerek, on beş günün her saatini bir cehennem acısı içinde geçirmişlerdi.
Düşüncelerine başvurulan tüm doktorlar, “Kimbilir, belki kör kalmış, açığa çıkamamış bir hastalık
ateşi” derler, dudak bükerler ve sonra, “İyi! Böylelikle geçirilmiş oldu” diye ekleyerek, “Çocuğu besleyerek,
gezdirerek, hava aldırarak güçlendirmeli!” öğüdünü unutmazlardı.
Yine bir gün kendiliğinden ateş durup da Leylâ silkinip çıkınca, onda ne zamandan beri sürekli bakım
sonunda sağlık ve güç adına toplanmış ne varsa hep birden erimiş akmış.
(…)
Çocuk, sarı ve donuk bir yüzle, cansız ve neşesiz gözlerle, yalnız kemikten sanılan alnında gereğinden
fazla uzun görünen kaşlarının çatılmış durumuyle, hiçbir yiyeceği severek almayan, ne önerilse tiksinen
güçsüz bir mideyle, merdivenlerden çekinerek oturup oynanan oyunlar arayan ve on beş dakika
böyle üşene üşene, oyununa katılan İsmet’in ya da Dilşad’ın yakınmaması için isteksizce parmaklarını
oyuncaklarında gezdirdikten sonra yorularak başını koyup yatmaya sürükleyen bir gevşeklikle, hastalığın
etkisinden bir türlü kurtulamamıştı.
Vedide, Leylâ’yı her gün iki saat gündüz uykusuna yatırıyordu. Biraz önce de onu, yine yeşil pancurları
kapalı, camları açık odadaki yatağına yatırmıştı. Çocuk, oynarken annesinin yanında gezinmesini,
yavaş sesle, ninni mırıldanırcasına türküler söylemesini isterdi. Vedide’nin yanında bulunduğunu gösteren
bir belirtisi ve varlığı olmazsa uyuyamazdı. Her zamankinden çok annesine düşkün olmuştu.
Annesini yalnız kendisiyle uğraşır görmek istiyordu. Onu babasından, herkesten, özellikle Selma’dan
esirgiyor, kıskanıyordu.
Genç anne, mutfakta çalışanlara bakmak, ev işlerine ilişkin buyruklar vermek, yemekte kocasına eşlik
edebilmek için ondan izin almak zorundaydı. Yalnız kalınca Leylâ; susar, dargın bir görünüş alır, çok
kez sudan bir neden öne sürerek yatar, gözlerini kapar, sanki annesi orada olmazsa kendisini öldürecek
belirsiz bir çekincenin görüntüsünü görmemek için dışla ilişiğini keserdi.
Vedide, yine orada bulunduğunu belli etmek için yavaş bir sesle şarkı mırıldanıyor ve odanın yarı aydınlığın-
da pek seçemeyen gözleriyle dikiş dikiyordu.
(…)
Halit Ziya Uşaklıgil, Kırık Hayatlar
ORTAÖĞRETİM 20 TDE-10
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ