Page 22 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 | Çalışma Defteri-8
P. 22

Beceri Temelli-II



             Aşağıdaki metni okuyarak soruları cevaplayınız. ( Alıntılanan metnin aslına sadık kalınmıştır. )




                                                    SAHAFLAR ÇARŞISI


              Bugün, günlerden salı… Usuldan usuldan bir kar serpeliyor. Sulusepken. Bir soğuk var ki deme gitsin…
              İki genç kız, on yedişer yaşlarında gösteriyorlar, büzülerek, birbirlerine sokularak çarşıya girdiler. Başkaca çarşı
              ıpıssız. İn cin top oynuyor. Başka günler yırtık pırtık kitaplar kaldırımdan taşardı. Kar altında kalacak değil ya
              kitapları, dükkânı olanlar içeri, olmayanlar da saçak altlarına, evlerine çekmişler… Bir kitapçı dükkânının vitri-
              nine uzun uzun bakan kızlar hiçbir dükkâna girmeden gene aynı titreme telaşı içinde çarşıdan çıkıp gittiler ve
              ben bekledim. Vakit ikindiüstüdür. Daha çok akşama yakın… Hiç mi hiç kimse bir dükkândan başını uzatıp bir
              şey sormadı. Soğuktan desek… Belki ama tek tük de olsa birkaçmüşterinin çıkması gerek. Neyse efendim, ben
              de o kadar dışarıda kalıp “Dükkânlara girip çıkan var mı?” diye gözetleyemedim. Üşüdüm yani. Bir kitapçıya
              girdim. Bu kitapçı daha çok yeni kitap alıp satıyor. Eskilerle pek ilişiği yok. Eskiden, yani sahaflar yanmadan
              önce dükkân kirası olarak beş lira veriyormuş. Şimdi yüz lira veriyor. Diyor ki “Bu sebepten, çok ziyan ediyo-
              ruz. Okul kitapları da satamaz olduk. Çünkü sahaflarınkitap alıcısı yarı fiyatına, dörtte bir fiyatına eski kitap
              almaya alışmıştır. Dükkân fiyatları arttığından dolayı biz de kitap fiyatlarını biraz artırmak zorunda kaldık.
              Ondan dolayı alıcı azaldı. Bana gelince ben sahaf değilim. Yani eski manada. Şimdi, eski kitaplar alıp satan,
              onları değerlendirebilen üç sahaf kalmıştır: Raif Yelkenci, İsmail Hoca bir de Muzaffer Ozak.”
              Muzaffer Ozak’a sordum: “Bir şey merak ediyorum: Bir kitabın takdirini nasıl yaparsınız?
              Muzaffer Ozak: “Bu daha çok ihtisas işidir. Önce kitabım değeri… Sonra eskiliği daha sonra da hattatın meşhur
              bir hattat olup olmadığı, yani yaşadığı zamanda. Bir de kitabın nüsha-i nadirattan olup olmadığı…”
              “Bu nüsha-i nadirat ne demektir?” dedim.
              “Mesela, bir kitap yalnız, zamanında üç nüsha yazılmıştır. Bu kitabın bir nüshası dünyanın falan yerindeki kü-
              tüphanededir. Birisi de falan yerde. Birisi de bizim elimize geçmiş. İşte bu çok kıymetlidir. Eğer bunun baskısı
              yapılmamışsa daha çok artar. Mesela geçende Amerika’da, Hayyam zamanında yazılmış, Hayyam’ın rubailerini
              toplayan el yazması bir kitap on bin dolara satıldı. Bu kitap işte bizden, yani Türkiye’den gitmiştir.”
              (…)
              Muzaffer Bey, eski kitapları ölen kitapseverlerin kitaplıklarını alarak tedarik ettiğini de ilave etti. Bu kitapla-
              rın içinde ölen adamın hususiyetlerine ait gayet enteresan notlar da çıkarmış. “Mesela.” diyor Muzaffer Bey,
              “Mesela Bebek sırtlarında ölmüş bir adamın bir miktar kitabını aldım. İçinden yirmiden fazla defter çıktı. Def-
              terler büyüktü ve çok ince yazılarla yazılmıştı. Bu yirmi defterin yirmisinde de aşk şiirleri vardı. Bu âşık adam,
              sevgilisine bütün bir ömür durmadan şiirler yazmış. On binden fazla şiir.”
              “Bu defterleri ne yaptınız?” dedim.
              “Sattık.” dedi. “Her bir defteri birisi aldı.”
              “Yazık!” dedim.
              Bir ömür durmadan sevgilisine şiirler yazan bu adamın şiirlerinden hiç olmazsa birini okumak isterdim. Mu-
              zaffer Bey’in anlattığına göre kitaplar arasında hatıra defterleri, akla hayale gelmez yazılar da çıkarmış. Para
              da çıkarmış. Eyüp’ten alınan bir kitaplığın kitapları arasında altın çıkmış. Bu kitapları taşımakta olan hamallar
              altın yüzünden kavga etmişler… Sahaflar Çarşısı’nda artık eski canlılık, eski hayat kalmamış. Eskiden yüzlerce
              kitap tutkunları sahafları doldurur, gelen kitapları durdurmazlarmış dükkânlarda. Alıp götürürlermiş. Şimdi
              üç tane tutkun kalmış. Onlar da her sabah gelir, dükkân dükkân dolaşırlar,âdeta boynu bükük giderlermiş.
              Bulurlarsa bir kitap alırlarmış. Muzaffer Ozak’tan ayrıldığımda karanlık kavuşuyordu. Havada küf kokusu var-
              dı. Usuldan usuldan kar yağıyordu Fatih devrinden beri köhnemiş Sahaflar Çarşısı’nın üstüne. Cümle sahaflar
              dükkânlarını örtmüşler, ışıklarını söndürmüşlerdi. Sahaflar Çarşısı ölü gibiydi.

                                                                                                                               Yaşar Kemal, Röportaj Yazarlığında 60 Yıl

              Kelime Dağarcığı:
              cümle: Bütün, hep, tüm. Hayyam: Matematik, astronomi ve felsefe alanında büyük bir üne sahip İranlı şair,
              Ömer Hayyam. hususiyet: Özellik. ihtisas: Uzmanlık, uzmanlaşma. kübik: Küp ve kesme biçiminde olan,
              Kübizm akımına uyularak yapılan. nüsha: Bir yazıdan çıkarılan suret, yazılı bir şeyin benzeri, eşi, tıpkısı.
              tedarik etmek: Edinme, sağlama, hazır etme, hazır bulundurma, araştırıp elde etme. usuldan: Yavaşça,
              sessizce.





                                               ORTAÖĞRETİM  22 TDE-11
                                           GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
   17   18   19   20   21   22   23   24   25   26   27