Page 5 - Türk Dili ve Edebiyatı 10 | 5.Ünite
P. 5

ROMAN





            gibidir. Bu büyülenenler arasında o güne kadar dünya arzularından uzak kalan Rahip Frollo ve çirkin olduğu kadar
            ince, hassas, duygusal bir insan olan Quasimodo da vardır.
               Vaktiyle hemşire Gudule’den çalınan Esmeralda, geçmişiyle ilgili herhangi bir bilgiye sahip değildir. Geçmişiyle
            olan tek bağı, boynunda taşıdığı yeşil incik boncuklarla süslü küçük muskadır. Bu muskanın içinde minik bir bebek
            patiği vardır. Annesini bir gün bu muskanın içindekilerle bulabileceğini kendisini büyüten kadın, ölmeden önce ona
            söylemiştir.
               Çirkin adam Quasimodo, âşık olduğu güzel Esmeralda’yı kaçırmayı planlar. Rahip Frollo ona yardım edeceğini
            söyler. Aslında rahibin fikri başkadır. Çünkü Esmeralda’yı o da sevmektedir. Niyeti kızı kendisine almaktır.
               Paris’in karanlık sokaklarından birinde Quasimoda ve Rahip Frollo, Esmeralda’yı kaçırmaya çalışır. O sırada mu-
            hafız bölüğü olan Yüzbaşı Phoebus (Febüs) gelir ve kızı kurtarır. Quasimodo ve Frollo kaçar. Frollo’yu tanıyamazlar
            ama Quasimodo’yu tanırlar. Quasimodo ceza olarak çarmıha gerilir, kırbaçlanır. Sırtı kan içindedir. Cezası bittikten
            sonra bir saat bağlı bir şekilde meydanda halka teşhir edilecektir.


               Aşağıda romanın, Quasimodo’nun halka teşhir edilirken onlardan su istediği “Bir Damla Su İçin Bir
            Gözyaşı” adlı bölümünden bir parça okuyacaksınız.
               Quasimodo sağırdı, ama gayet iyi görüyordu, ayrıca halkın öfkesi sözlerine olduğu kadar yüz ifadele-
            rine de yansıyordu. Zaten fırlatılan taşlar kahkahaların şiddetini belirliyordu.
               Önce kendine hâkim oluyordu. Ama işkencenin kamçısıyla bilenmiş sabrı yavaş yavaş yumuşayarak bu
            sinek ısırıklarına teslim oldu. Pikadorun saldırılarından fazla etkilenmeyen Asturya boğası köpeklere ve
            kurdeleli şişlere daha fazla öfkelenir.
               Önce tehdit edici bakışlarını yavaşça halkın üzerinde gezdirdi. Ama sımsıkı bağlı olduğu için bakışları
            yarasını ısıran sinekleri kovalayacak güçte değildi. Bunun üzerine, bağlarının içinde sağa sola salınmaya
            başladı, öfkeli sıçrayışları teşhir direğinin eski çarkını dayanakları üzerinde çatırdattı.
               Zavallı, bağlarından kurtulamayan zincirlenmiş vahşi bir hayvan gibi yeniden sakinleşti, sadece ara
            sıra göğsünün tüm boşluklarını dolduran öfkeli bir iç çekiş duyuluyordu. Yüzünde ne bir kızarma, ne de
            utanç belirtisi vardı. Utancın ne olduğunu bilmeyecek kadar toplumdan uzak, doğaya daha yakındı. Zaten
            böylesine şekilsiz bir varlık için alçaklık önemli bir şey miydi? Ama öfke, nefret ve umutsuzluk bu iğrenç
            yüzün üzerine yavaş yavaş, giderek kararan tek gözünden binlerce şimşek halinde yayılacak ölçüde elektrik-
            le yüklenen bir bulut indiriyordu.
               Bu arada, üzerinde bir papazın oturduğu kalabalığı yaran bir katırın geçişiyle bu bulut bir an için ay-
            dınlandı. Bu katırı ve papazı çok uzaktan fark ettiğinde zavallının yüzü yumuşadı. İçini daraltan öfkenin
            yerini tasvir edilmesi zor, tatlı, hoşgörülü, şefkat dolu garip bir gülümseme aldı. Papaz yaklaştıkça bu
            gülümseme daha belirgin, daha parıltılı bir hal aldı. Bahtsız âdeta kurtarıcısını selamlıyordu. Yine de katır,
            teşhir direğine süvarisinin mahkûmu tanıyacağı kadar yaklaştığında, papaz başını önüne eğip hemen yo-
            lunu değiştirdi, aşağılayıcı sözlerden ve bu hale düşmüş zavallı kambur tarafından tanınıp selamlanmak-
            tan kurtulmak ister gibi katarını mahmuzladı.
               Bu papaz başdiyakoz Claude Frollo’dan başkası değildi.
               Bulut daha da kararmış halde yeniden Quasimodo’nun alnında belirdi. Kaderin, hayal kırıklığının, de-
            rin bir hüznün karıştığı gülümsemesi yüzünde bir süre daha asılı kaldı.
               Zaman akıp gidiyordu. En azından bir buçuk saatten beri sırtı yaralanmış, kötü muamele görmüş, hiç
            durmadan alaylara maruz kalmış, ara sıra taşa tutulmuş bir halde oradaydı.
               Aniden yeni bir umutla zincirlerini üzerinde durduğu direği yerinden oynatacak kadar zorladı ve o za-
            mana kadar ısrarla koruduğu sessizliğini bozup, insan çığlığından çok havlamayı andıran ve yuhalamaları
            bastıran boğuk ve öfkeli bir sesle haykırdı:
               ‒Su!
               Bu hüzünlü çağrı merhamet duygularını uyandıracağı yerde, merdiveni çevreleyen Paris ahalisi için
            yeni bir eğlence kaynağı oldu; bu arada belirtmek gerekir ki, bir kitle ve halk yığını olarak ele alınırsa,
            bu insanların acımasızlık ve ahmaklık açısından okuyucuya daha önce tanıttığımız ve toplumun en alt
            katmanında yer alan dilenciler, serseriler, cepçiler takımından aşağı kalır yanı yoktu. Bahtsız mahkûmun





                                                                                                           177
   1   2   3   4   5   6   7   8   9   10