Page 6 - Türk Dili ve Edebiyatı 10 | 5.Ünite
P. 6
5. ÜNİTE
etrafından susuzluğuyla alay eden bazı imalar dışında tek bir
ses yükselmedi. O an terler içindeki kırmızı yüzü, afallamış ba-
kışı, öfkeden ve acıdan köpürmüş ağzı ve yarıya kadar dışarı
çıkmış diliyle, acımadan çok tiksinti duygusu uyandırdığı, çok
itici bir görünüm sergilediği kesindi. Yine belirtmemiz gerekir
ki, bu kalabalığın içinde acı çeken bu sefile bir bardak su verme-
yi deneyecek iyi yürekli bir kent sakin olsa bile, teşhir direğinin
sefil merdivenlerinin etrafında merhametli Samaryalı kadını bile
ürkütecek ölçüde alçak ve hayâsız bir önyargı ortamı hüküm sü-
rüyordu.
Birkaç dakika sonra, kalabalığa umutsuz bir bakış yönelten
Quasimodo daha iç sızlatan bir sesle tekrarladı.
‒Su!
Herkes gülmeye başladı.
‒Al bunu iç! diye haykırdı çamura batırdığı süngeri kambu-
run yüzüne fırlatan Robin Poussepain.
(...)
Bir kadın başına taş fırlattı:
‒Bu sana bizi gece yarısı lanet çanınla uyandırmanın ne demek olduğunu öğretecek!
‒Söylesene evlat, diye hırladı koltuk değneğini ona uzatmaya çalışan bir topal, Notre-Dame’ın kuleleri-
nin tepesinden bize felaketler yağdırmaya devam edecek misin?
(…)
‒Biraz su! diye tekrarladı soluk soluğa kalan Quasimodo.
Yanında boynuzları yaldızlı beyaz bir keçi bulunan kızın elinde bir tef vardı.
Quasimodo’nun gözleri parladı. Bu, dün gece kaçırmaya çalıştığı Çingene kızıydı, şu anda çektiği ceza-
nın nedeninin o kargaşa olduğunu belli belirsiz sezebiliyordu; aslında yanılıyordu, çünkü sağır olması ve
bir sağır tarafından yargılanmasından dolayı cezalandırılmıştı. Onun da intikamını almaya geldiğinden,
diğerleri gibi kendisine bir darbe indireceğinden emindi.
Onun hızla merdiveni çıktığını gördü. Öfke ve sıkıntıdan soluğu kesiliyordu. Teşhir direğini devirebi-
lecek güce sahip olmayı istedi; gözlerindeki şimşek yıldırıma dönüşse Çingene kızı sahanlığa çıkamadan
toz haline gelebilirdi.
Kız hiçbir şey söylemeden kendisinden kurtulmak için boşuna bir çabayla kıvranan mahkûma yaklaştı
ve belinden çıkarttığı matarayı yavaşça sefilin kurumuş dudaklarına uzattı.
O anda, şu ana kadar hep kuru kalmış ve alevler saçan bu gözden iri bir damlanın şekilsiz ve uzun süre
umutsuzlukla kasılmış bu yüzün üzerinde yavaşça süzüldüğü görüldü. Belki de bu, bahtsızın döktüğü ilk
gözyaşıydı.
Bu arada kambur su içmeyi unutmuştu. Sabırsızca dudağını büken Çingene kızı matarayı gülümseye-
rek Quasimodo’nun çıkık dişli ağzına dayadı. Çok susamış olan kambur, matarayı uzun uzun yudumladı.
Zavallı, suyu içtikten sonra siyah dudaklarını hiç kuşkusuz yardımına koşan bu güzel eli öpmek üzere
uzattı. Ama ona belki de pek güvenmeyen ve dün geceki kaçırma girişimini hatırlayan genç kız, bir hayvan
tarafından ısırılmaktan korkan bir çocuk gibi ürkerek elini geri çekti.
Bunun üzerine, zavallı sağır ona sitem ve tasvir edilemez bir hüzünle dolu bir bakış yöneltti.
Bu güzel, körpe, saf, çekici ve aynı zamanda güçsüz kızın, böyle bir sefaletin, şekilsizliğin, kötülüğün
yardımına merhametle koşması dünyanın neresinde olursa olsun oldukça dokunaklı bir sahne olarak yo-
rumlanırdı. Bir teşhir direğinde yaşanan bu görüntü muhteşemdi.
Halk da bunu kavramıştı, ellerini çırparak bağırıyordu: “Bravo! Bravo!”
İşte tam o sırada münzevi kadın deliğinin penceresinden teşhir direğindeki Çingene kızını fark etmiş ve
ona uğursuz sövgülerini sıralamıştı: “Lanet olası Çingene kızı! Lanet olsun sana! Lanet olsun sana!”
(…)
178