Page 32 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 | 6.Ünite
P. 32

6. Ünite



                  Balık birkaç kez ipe asıldı ve her seferinde de ihtiyar balıkçı başını sallayarak, tuttuğu oltayı biraz
               daha kastı.

                  “Acısı neredeyse orada kalmalı” diye düşünüyordu. “Benimkinin önemi yok. Ben kendimi idare
               ederim. Fakat onun acısı, aklını başından almalı.”

                  Bir süre sonra balık oltayı çekmekten vazgeçip yeniden dönmeye başladı. İhtiyar da fırsattan ya-
               rarlanıp ipi çekmeye koyulmuştu. Birden yine bayılacak gibi oldu. Sol eliyle bir avuç tuzlu su alarak
               başına, alnına sürdü. Sonra boynunu, ensesini ovuşturdu.

                  “Krampın sırası değil” diye mırıldanıyordu. “Balığın da fazla ömrü kalmadı, biraz daha dişimi sıkma-
               lıyım. Böyle şeyleri aklımdan bile geçirmemeliyim.”
                  Bir süre kıç aynasına dayanarak diz çöktü. Oltanın ipini yeniden sırtına almıştı. “O dönerken ben
               şuracıkta biraz dinleneyim; sonra kalkıp var gücümle asılıveririm” diye kararlaştırdı.
                  Böyle kıçta oturup ipten bir karış bile çekememek, balığın böyle kendi kendine dönüp durma-
               sı adama dokunuyordu. Olta ipinin gevşemesinden balığın yaklaşmakta olduğunu anlayınca ayağa
               kalktı ve yaylana yaylana ipi çekmeye başladı.
                  “Adamakıllı yoruldum” diye düşündü. “Mevsim rüzgârları da başlamak üzere. Fakat bunca didin-
               meden sonra onu ele geçirmek zevkli olacak. Ona öyle ihtiyacım var ki.

                  Çemberin öteki ucuna giderken biraz daha dinlenirim. O zaman daha iyi olur. İki kez daha
               döndükten sonra elimde demektir.”

                  Hasır şapkası iyice başının arkasına kaykılmış durumda kıça çökmüş, balığın dönüşünü izliyordu.
                  “Sen uğraş dur balık” diye düşündü. ‘Nasıl olsa elimdesin.”

                  Deniz yavaş yavaş dalgalanmaya başladığı halde rüzgâr sertleşmemiş, oldukça hafiften esiyordu.
               Bunun dönüş için ne büyük yararı olacağını düşündü.

                  “Dosdoğru güneybatıya yönelirim” diye söyleniyordu. “Denizde kimse kaybolmaz. Hem upuzun
               bir adadır bizimki.”
                  Üçüncü dönüşte balığı ilk kez gördü.

                  Onu kayığın altından geçen kapkara, upuzun bir gölge olarak izlerken, gözlerine inanamadı.
                  “Olamaz” diye söylendi. “Hayır, bu kadar uzun, bu kadar büyük olamaz.”
                  Oysa, gerçekti gördüğü. Dönüşünü tamamlayıp dokuz-on metre ileride suyun üstüne çıkınca, yaş-
               lı adam yukarı doğru sipsivri yükselen kuyruğunu da gördü. Büyük bir tırpandan daha uzundu ve
               koyu lacivert suların üstünde tatlı eflatun rengi parıl parıldı. Balık yeniden sulara gömülürken bu sivri
               tırpan arkaya doğru eğildi; ihtiyar balıkçı birkaç kulaç aşağıdaki muazzam yaratığı, karnını çevreleyen
               morumsu çizgilere varıncaya değin, bütün görkemiyle görebiliyordu. Sırt yüzgeçleri kısılmış, göğsün-
               dekiler alabildiğine gerilip, yayılmıştı.

                  Balığın çizdiği bu son dairede yaşlı adam onun gözlerini ve hemen yanı başında yüzen ramore de-
               dikleri iki emici asalak balığı da gördü. Bunlar arasıra iyice yanaşıp kılıca yapışıveriyorlar ya da geride
               kalıyorlardı. En aşağı birer metre uzunluğunda olan bu balıklar, hızlı yüzmeye başladıkları zaman ok
               gibi gidiyorlardı.
                  Yaşlı adamı terleten şimdi güneşten başka bir şey daha vardı. Balığın her dönüşünde oltayı biraz
               daha topluyor ve az sonra zıpkını saplayacak kadar yakına çekebileceğinden emin bulunuyordu.

                  “Ona iyice, iyice yaklaşmam gerek” diye söylendi. “Başını değil, doğruca kalbini delmeye çalışma-
               lıyım.”

                  “Kendini topla, sakin ol be ihtiyar” diye söylendi.




         186
   27   28   29   30   31   32   33   34   35   36   37