Page 17 - Türk Dili ve Edebiyatı 12 | 6.Ünite
P. 17
DENEME
OKUYUNUZ
Aşağıda Sabahattin Eyuboğlu’nun Zehir Yeşili adlı denemesinden bir parça verilmiştir. Eserin ta-
mamını okuyarak eserle ilgili edindiğiniz bilgileri sınıfta paylaşınız.
“Şöyle bakıyorum şehre de yeşil yeşil bir şey geçiyor içimden. Su mu, çayırlık mı, orman mı? Değil.
Yeşil çay, zehir yeşili bir şey…”
Bir şehir, bir insan ve zehir yeşili bir şey. Şehir İstanbul şehri, insan, yeni Türk edebiyatında ar-
tık köşe sahibi olan Sait Faik, zehir yeşiline gelince… Belki edebiyatımızda beliren yeni bir duyuşun
adıdır.
Mahalle Kahvesi’ni okumadınızsa zehir yeşili size şairane bir söz gibi gelebilir; pembe hülyalar,
mavi rüyalar filân gibi. Gerçi bir duyuşu bu kadar keskin bir ışıkla aydınlatan sözü, bir anda bütün bir
şehri kucaklayan sembolü bulmak için şair olmak lâzım. Sait Faik de hikâyeci olduğu kadar şairdir:
Yani insanları bildiği kadar, sözün imkânlarını da bilir. Ama zehir yeşili bir güzelyazı buluşu, bir man-
zaranın, bir hayalin edebî rengi değil, tersine bütün edebîliklerden, sahteliklerden kurtulmak isteyen
insan düşüncesinin kendisidir. O kadar ki, edebîlikten soyunmuş edebiyata örnek isterse, Sait Faik’in
bu Zehir Yeşili ile başlayan 3 sahifesi gösterilebilir. Bu sahifelerde, bir insanın kendi kendine söyleye-
bileceği bir şey edebiyata girmiştir.
Sabahattin EYUBOĞLU, Mavi ve Kara
SIRA SİZDE
Aşağıda Francis BACON’ın Denemeler adlı eserinden bir parça verilmiştir. Verilen parça ile
okuduğunuz metni tema, dil ve anlatım açısından karşılaştırınız.
DOSTLUK ÜSTÜNE
Dostluğun başlıca yararı, insana, çekilen bin bir acı sonucu üzüntüyle dolup taşan gönlünü aça-
bilmek, iç döküp rahatlamak olanağını vermesidir. İnsan gövdesinde tıkanmaların, katılıkların en
tehlikeli hastalıklara yol açtığını biliyoruz. Ruh için de aynı şey söylenebilir.
(…)
Dostluğun ikinci yararı, kafa üzerindeki sağlıklı, son derece önemli etkisidir; tıpkı birincinin
duygularımız üzerindeki etkisi gibi. Dostluk gerçekte duygularımızdaki fırtınalarla kasırgaları gün-
lük güneşlik bir haftaya dönüştürür, ama karmaşık düşüncelerin karanlığında bocalayan kavrayışı-
mızı da günışığıyla aydınlatır. Bundan yalnız, dostlardan alınacak güzel öğütler anlaşılmalıdır. Ka-
fası bir sürü düşüncelerle dolup taşan herkesin, bir başkasıyla görüşüp tartışmakla, zekâsının da,
kavrayışının da aydınlığa kavuştuğu, güçlendiği sugötürmez bir gerçektir. Bu durumda insan, dü-
şüncelerini daha kolay evirir çevirir, daha bir çeki düzene sokar, söze döküldüklerinde nasıl bir bi-
çime girdiklerini görür; kısacası, yalnız başına olabileceğinden daha akıllı olur; hem de bütün bir
gün düşünerek değil, birkaç saat görüşerek. Themistokles’in söylediği, “Söz, duvara gergince asıl-
mış, bütün örnekleri tek tek seçilen bir halıya benzer, düşünce ise kapalı bir bohça gibi içindekini
saklı tutar.” sözleri pek doğrudur. Dostluğun bu ikinci yararının, yalnız insana güzel öğütler verebi-
lecek dostlardan geldiği de ileri sürülmez (böyleleri gerçekte en iyi dostlardır), ama bu olmadan da
insan düşüncelerine aydınlık kazandırmayı öğrenebilir, zekâsını, kendisini kesmek bilmeyen bir
taşa sürterek bileyebilir. Sözün kısası, düşüncelerini içinde tutup boğmaktansa insanın bir heykele
ya da resime içini dökmesi yeğdir.
Francis BACON, Denemeler
253