Page 170 - THM TEORİ VE UYGULAMASI (ORTAK-TSM) 12
P. 170

OKUMA METNI


                                           NIDA TÜFEKÇI ILE SÖYLEŞI


                  *Aşağıdaki söyleşi 14 Mayıs 1992 tarihinde İstanbul’da gerçekleşmiştir (Görsel 6.1).
               _  Ilhan ERSOY: Halk müziğini “Bir sanat endişesi olmadan halkın, doğumdan ölüme kadar geçirdiği aşa-
               maları, duygu ve düşüncelerini, irticalen (doğaçlama), yalın söz ve ezgilerle ifade etmesi.” olarak tanımlıyo-
               ruz. Bugün müzik kurumlarının hemen çoğunda bu halk müziği tanımı kullanılıyor. Siz halk müziğini nasıl
               tanımlıyorsunuz? Bunun yanı sıra “âşık müziği” nedir? Halk müziği ile âşık müziği kavramları arasında ne
               gibi bir ilişki vardır?
               _  Nida TÜFEKÇI: Evvela, halkın ortak duygu ve düşüncelerinin müzikle ifadesine ‘‘halk müziği’’ diyoruz.
               Bu, yazılı belgelerle kuşaktan kuşağa intikal etmez. Kulaktan kulağa yöntemiyle ustadan çırağa, babadan
               oğula geçer. Bu geçişte doğal olarak birtakım değişikliklere uğrar. Herkes orada serbesttir. Bu beğenilme
               endişesinin, takdir edilme endişesinin arkasında değildir. İçinden geldiği gibi kendi yöresel müzik yapısının
               ve tavrının içinde kalmak şartıyla söylenir. Âşık müziği de değişik bir ağızdadır. Âşıklar bilindiği gibi daha
               çok koşmalar ve kendisinden önce gelen âşıkların deyişlerini söylerler. Bu deyişlere halk arasında özellik-
               le âşıklar arasında “usta malı satmak” denir. Bunun dışında eğer kendilerinde irticalen söyleme kabiliyeti
               varsa çeşitli konularda kendi yazdıkları şiirlerini de rahatlıkla söyleyebilirler. Burada bir şey vardır, şiirde bir
               bütünlük vardır. Hâlbuki diğer halk türkülerine baktığımız zaman bir kıta bir âşıktan bir kıta başka bir âşıktan
               alınıp rahatlıkla onu aynı âşığın malıymış gibi söyleyebilirler. Mânilerde bunu daha çok görebiliriz. Çeşitli
               mânileri aynı ezgi altında veya tek mâniyi çeşitli ezgilerle kendi yöresinin karakteriyle söyleyebilmektedirler.
               _  Ilhan ERSOY: Halk müziği kavramının ulusallığı mı yoksa yerelliği mi ifade ettiğini düşünüyorsunuz?

               _  Nida TÜFEKÇI: Müziğin yöreselliği veya ulusallığından ziyade, yöreler arasında ses sistemi farklılıkları
               var mıdır? Yoktur. Ama o yöreselliğin şeklini veren tavır vardır. Türk dili, İstanbul dili millî dil de Erzurum dili
               gayri millî midir? Türkçe değil midir? Kars’ın konuştuğu dil Türk dili değil mi?
               _  Ilhan ERSOY: Yani siz bunu tavır kavramının belirlediğini söylüyorsunuz. Eğer farklı bir tavır söz konusu
               ise bu yöreseldir diyorsunuz.

               _  Nida TÜFEKÇI: Gayet tabii ulusaldır. Benim milletim, benim milletimin anlayabileceği bir müzik söylüyor
               ve ben onu çok rahatlıkla anlayabiliyorum, hissedebiliyorum ve duyuyorum.
               _  Ilhan ERSOY: Türkiye’de halk müziği ve sanat müziği seslendirmeleri ‘‘Yurttan Sesler Korosu’’ kurulana
               ve ayrı birer tür olduğu bilinci oluşana kadar nasıl gelişmişti? Bu aşamalardan bahseder misiniz?

               _  Nida TÜFEKÇI: Türkiye’de halk müziği faaliyetleri derlemelerle başlamıştır. Derlemeler başlangıçta kişi-
               lerin kendi ferdî çalışmaları yönünde gelişmiştir. Daha ziyade halk edebiyatı yönünde ağırlık kazanmıştır,
               çünkü derlemeye gidenler edebiyatçılardı. Fakat 1925’li yıllarda Darülelhan’ın girişimleriyle resmî bir derle-
               me hareketi başlatılmıştır. Bu derleme hareketi önceleri valiliklere ve kaymakamlıklara mektuplar yazılarak
               kendi yörelerinde bulunan ve nota bilen kişiler tarafından o yöredeki tespit edilen türkülerin notalarının
               gönderilmesi şeklinde idi. Fakat bu hareket yapıldıktan sonra sonuçlar pek memnun edici olmadı, bunların
               ilmî çalışmalar olmadığı anlaşıldı. Yapılması lazım gelen şey nedir? Gidip yerinde tespit etme meselesidir.
               İşte bu amaçla 1926’dan 1929’a kadar yurdun çeşitli bölgelerine dört gezi tertip edilmiştir. Tertip edilen bu
               dört gezide plaklara tespit ettikleri ezgileri, aşağı yukarı 14-15 kitap hâlinde bastırmışlar ve yayınlamışlar-
               dır. 1929’dan sonra bir durgunluk devresi başlamıştır. Bu durgunluk devresinin arkasından 1937’de Milli
               Eğitim Bakanlığına bağlı olan o zamanki Ankara Devlet Konservatuvarı arşivine malzeme temin edebilmek
               için resmî geziler başlatılmıştır. Bu resmî geziler aşağı yukarı 1953 yılına kadar ekipler tarafından yapılan
               1953’ten sonra da Muzaffer SARISÖZEN’in tek başına yaptığı geziler olmuş ve 10.000 halk ezgisi derlen-
               miştir. O tarihlere kadar özellikle radyolarda toplu icra geleneği yoktu. Ancak 1940’lı yıllarda Vedat Nedim
               TÖR’ün Ankara Radyosu Müdürü ve Basın Yayın Umum Müdür Müşaviri olduğu dönemlerde Ankara Rad-
               yosunda Mesut Cemil TEL’in kurduğu bir klasik koro ve fasıl topluluğu, ciddi bir şekilde Türk sanat müziği
               icrası yapıyordu.




                                                            168
   165   166   167   168   169   170   171   172   173   174   175