Page 68 - THM TEORİ VE UYGULAMASI (ORTAK-TSM) 12
P. 68

OKUMA METNI





                               SON GEZGIN ÂŞIK, DAVUT SULARI VE MÜZIĞI

                  Türk kültürünün kuşaklar boyunca aktarılmasında önemli yer tutan âşıklık geleneğinin İslamiyet önce-
               si dönemden günümüze kadar ulaşmasında âşıkların rolü tartışılmazdır. Âşık Davut Sulari de bu gelene-
               ğin 20. yüzyıldaki en önemli temsilcilerindendir.
                  Davut Sulari 1925’te Erzincan’ın Çayırlı ilçesinde dünyaya gelir. Asıl adı Davut AĞBABA’dır. İlköğre-
               nimini üçüncü sınıfa kadar sürdürebilen Sulari, ilk bağlama eğitimini dedesi Pir Mehmet KALTIK’ tan alır.
               Mahlas alma konusunda ilk başta “Kemali”, “Serhat Âşık” mahlaslarını seçmiş, daha sonraları “Sümmani”
               ve “Selami” mahlaslarını kullanmıştır. En son “Sulari” mahlasında karar kılmıştır.
                  Gezgin âşık kolunun son temsilcilerinden olan Sulari, Türkiye’nin her tarafını köy köy kasaba kasaba
               gezerek halk arasında kültür taşıyıcısı, kültür aktarıcısı görevini başarıyla yerine getirmiştir. Ayrıca İran,
               Arap ve Avrupa ülkelerinde çeşitli konferanslar vermiş, halk şiirimizi tanıtma gayretinde bulunmuştur.
               Alman, Arap ve Fars dillerini iyi bilen bir saz şairidir. Eski Türk geleneklerini sürdüren âşıklardan olan
               Sulari; kendisini ozan, baksı, âşık dediğimiz Türk ozanlık ve âşıklık geleneğinin temsilcilerinden biri ola-
               rak görmüştür. Tasavvuf ehli olan Sulari’nin üzerinde Âşık Sümmani ve Yunus Emre’nin büyük etkileri
               görülmektedir.
                  Âşıklık geleneği icracılarına bakıldığında müzikalite genelde ikinci plandadır. Çünkü geçmişten gü-
               nümüze gelen âşıklık geleneğinde hikmetli söz söyleme sanatının gereği olarak söz hep ön plandadır
               ve her şey sözün etrafında şekillenmiştir. Ancak Davut Sulari’nin sanatında sözün yanı sıra müziğinde-
               ki muhteşem örüntü de dikkat çekmektedir. 1949 ile 1963 yılları arasında Muzaffer SARISÖZEN, Ulvi
               Cemal ERKİN, Halil Bedii YÖNETKEN ve Nida TÜFEKÇİ gibi müzik otoriteleri ile iç içe olması ve bu
               kişilerden nota ve makam dersleri alması müzikalite bakımından daha planlı, daha üzerinde düşünülmüş
               eserler ortaya koymasını sağlamıştır. Müzik bilgisi ile donanımının onu mahallî sanatçı kavramından ulu-
               sal sanatçı kavramına taşıdığı söylenebilir. Ayrıca gezgin âşıklığından dolayı yöre yöre dolaşması, farklı
               kültürlerle tanışması ve farklı yörelerdeki kültürel zenginliği alıp kendi içinde harmanlaması ona kendi
               tavrını oluşturmasında katkı sağlamıştır.
                  Bağlama çalımındaki ustalık onu yine diğer âşıklardan ayıran önemli özelliklerindendir. Farklı karar
               perdelerini kullanması, bozuk düzenin yanı sıra bağlama düzenini kullanması, seri ve bol trilli çalması
               bağlama icracısı olarak önemli özellikleridir. “Siyah Perçemini Dökmüş Yüzüne”, “Bir Yiğit Gurbete Düş-
               se”, “Bir Güzelin Aşığıyım Erenler”, “Ey Hamamcı Bu Hamama Güzellerden Kim Geldi”, “Seher Vakti Kal-
               kan Kervan”, “Ben Bir Güzel Sevdim”, “Gahmut Yaylası”, “Tercan Kazası” ve daha nice eserlerini gerek
               saz gerek söz ile icra etmek oldukça zordur (Görsel 2.4).






















                                                    Görsel 2.4: Âşık Davut Sulari






                                                             66
   63   64   65   66   67   68   69   70   71   72   73