Page 93 - ÇALGI EĞİTİMİ UT 12
P. 93
Ali Rifat Çağatay, Muallim İsmâil Hakkı Bey ve Leon Hancıyan gibi mûsiki üstatlarıyla arkadaşlık
yapmış; Mekteb-i Mülkiyye’den mezun olduktan sonra bu okuldaki edebiyat hocası Recâizâde
Mahmud Ekrem’in İstinye’deki yalısında yapılan toplantılarda Muallim Nâci, Abdülhak Hâmid
(Tarhan), Tevfik Fikret, Ali Ekrem (Bolayır), İsmâil Safâ gibi edebiyatçılarla tanışarak onlardan
faydalanma imkânı bulmuştur. Gazel ve şarkı tarzında şiirler kaleme alan Rahmi Bey’e Mülkiye
Mektebi’nde “âşık şair” denildiği söylenir.
1894 yıllarında Tanbûrî Cemil Bey ile tanışmış ve onunla çok samimi olmuştur. Meşrutiyet’ten
sonra Rahmi Bey’in hemen her gece Refik Bey’in (Fersan) yalısına gittiğini, Cemil Bey’in de bu-
lunduğu toplantılarda Cemil Bey çalarken Rahmi Bey’in sesiyle ona eşlik ettiğini, yaz aylarında
Tanbûrî Cemil’in Rahmi Bey’in köşküne giderek uzun süre kaldığını Refik Fersan hâtıralarında
anlatır. Rahmi Bey ney ve nısfiyeyi kendi kendine öğrenmiştir. Hafif ve etkili bir sesle okur, ka-
tıldığı mûsiki toplantılarındaki fasıllara bazan nısfiyesi, bazan da sesiyle iştirak ederdi. Hacı Ârif
Bey’den faydalanan ve eserlerini bizzat kendisinden meşketme imkânı bulan Rahmi Bey’in en
önemli özelliği bestekârlığıdır. Geleneksel kurallara bağlı olarak işlenmiş şarkıları, estetik ve tek-
nik yönden üstün bir yapı ile güfte-beste uyuşmasının en güzel örnekleridir. Onun bestelerinde
âdeta kullanılan makamın tarifi yapılır. Rindmeşrep bir sanatkâr olan Rahmi Bey’in şarkılarının
çoğunun güftesi kendisine ait olup güfte seçiminde son derece titizdir.
Nota bilmeyen Rahmi Bey bestelediği şarkıları hâfızasında muhafaza ederdi. Günümüze
ulaşan eserleri göz önüne alındığında velûd bir bestekâr olduğu söylenemez. Ancak fazla
eser bestelemeyişi bu konudaki hassasiyeti olarak yorumlanmalıdır. Rahmi Bey yaşadığı bazı
olayları eserlerinde dile getirmiştir. Çok sevdiği arkadaşı Tanbûrî Cemil Bey’in vefatı üzerine,
“Bir sihr-i tarab nağme-i sâzındaki te’sîr” mısraıyla başlayan sûzinak; bestekâr Şevki Bey’in
vefatı dolayısıyla, “Gül hazin sünbül perîşan bâğzârın şevki yok” mısraıyla başlayan bayatî; kızı
Nâhide’nin genç yaşta ölümü üzerine, “Aşka düştüm âşık-ı âvâreyim” mısraıyla başlayan rast
şarkısını bestelemiştir. Ayrıca Dârülelhan hocalarından Muazzez Hanım’a (Yurcu) düğün hediyesi
olarak, “Ey mutrıb-ı zevk-âşinâ / Bir şarkı yaptım ben sana” mısralarıyla başlayan kürdili-hicazkâr
şarkısını besteleyerek takdim etmiş, çok şiddetli geçen 1907 kışının ardından gelen baharın
hâtırasını şiiri ve bestesiyle bir tâhir-bûselik şarkıda yaşatmıştır: “Geçti o gamlı eyyâm-ı sermâ /
Oldu bahârın âsârı peydâ.” İlkbaharı çok seven ve eserlerinin tamamına yakınını bu mevsimde
besteleyen Rahmi Bey’in ilk eseri yukarıda zikredilen bayatî şarkı, son eseri ise ölümünden
birkaç gün önce Fâhire Fersan’a ithafen bestelediği, “Bir nev-civansın, şûh-i cihansın / Rûh-i
revansın, sînemde cansın” mısralarıyla başlayan hisar-bûselik şarkısıdır. Günümüze ulaşan
bir tekbir ve otuz sekiz şarkıdan ibaret eserlerinin listesini Yılmaz Öztuna neşretmiştir (BTMA,
II, 210). Anılanların yanı sıra, “Karşıyaka’da İzmir’in gülü” ve “Sana ey cânımın cânı efendim”
mısralarıyla başlayan kürdili-hicazkâr, “Süzüp süzüp de ey melek” mısraıyla başlayan nihâvend
ve “Serâpâ hüsn-i ansın dil-sitansın nâz-perversin” mısraıyla başlayan muhayyer şarkıları onun
en çok sevilen eserlerinden bazılarıdır. Musiki Mecmuası’nın 376. sayısı (Şubat 1981) Rahmi
Bey Özel Sayısı olarak hazırlanmıştır.
TDV Türk Musikisi İslam Ansiklopedisi
91