Page 295 - Türk Dili ve Edebiyatı - 10 | Beceri Temelli
P. 295

Ortaöğretim Genel Müdürlüğü                         TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 10          144

             4. ÜNİTE > Destan/Efsane          Kazanım A.2.6: Metindeki şahıs kadrosunun özelliklerini belirler.
             Alan Becerileri: Okuma Becerisi  Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
             Etkinlik İsmi                    Kahraman Sonunu Düşünmez                           35 dk.

             Amacı     Metindeki şahıs kadrosundan yola çıkarak bugüne dair yeni bakış açıları oluşturabilmek.   Bireysel

              Yönerge  Aşağıdaki metni okuyunuz. Metinden hareketle soruları cevaplayınız.
                     (Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
                                                  Köroğlu Destanı
             Bundan seneler önce Sivas’ta karısı ve oğluyla mutluluk içinde yaşayan Yusuf Seyis vardı. Yusuf toprakla
             uğraşır, saz çalardı. Oğlu Ruşen Ali de akıllı ve cesur bir çocuktu. O da babası gibi saz çalmayı severdi.
             Sazın tellerine dokunur dokunmaz etrafa neşe yayar; şiirleriyle, dinleyenleri kendine hayran bırakırdı.
             At bakıcılığındaki ustalığı ile bilinen Yusuf bir gün, zalimliği ile ün salan Bolu Beyi’nin konağında seyis-
             lik yapmaya başladı. Bolu Beyi, çalışanlarına eziyet eder; onları suçsuz yere cezalandırırdı. Bu sebeple
             onun konağında çalışmaya çok az kişi tahammül edebiliyordu. Bolu Beyi, çiftliğinde iyi cins atlar olma-
             sına rağmen, hepsinden daha iyi, daha hızlı ve daha çevik bir at istiyordu. Attan çok iyi anlayan Yusuf
             Seyis’i çağırıp Bolu pazarındaki at cambazlarından yağız bir at seçip getirmesini istedi.
             “Bana öyle bir at getir ki hızına hiçbir at yetişemesin, beni hiç kimse yakalayamasın.’’ dedi.
             “Elimden geleni yaparım beyim.” diyerek ayrıldı Yusuf.
             (…)
             Konağa geldiğinde atın çelimsizliğini gören Bolu Beyi çok öfkelendi. “Bu ne biçim attır Yusuf! Sen bana
             bu cılız atı mı layık görüyorsun?” diye hiddetle bağırdı. Yusuf ne kadar dil döktüyse de Bolu Beyi’nin
             öfkesi yatışmadı. Hemen adamlarını çağırıp “Tez, bu adamın gözlerine mil çekilsin!” dedi. Adamlar
             beyin emrini yerine getirdiler. Zavallı Yusuf, ömür boyu göremeyecekti artık.
             (…)
             Kırat, Yusuf’u köyüne ulaştırdığında halk şaşkınlık içindeydi. Yusuf’a ne olmuştu böyle? Kimsenin aklı
             ermedi. Yusuf, köylünün yardımıyla attan indi; Bolu Beyi’nin yaptıklarını onlara anlattı. Köylü, “Vay
             zalim Bolu Beyi! Demek bunu da yaptı. Bir gün cezasını çekecek elbet!” dedi. Uzun zamandır Yusuf’a
             hasret olan eşi ve oğlu Ruşen Ali de onu bu hâlde görünce donup kaldı. Birbirlerine sarılıp ağlaştılar.
             O günden sonra Ruşen Ali yemin etti “Bu haksızlığın öcünü alacağım. Gün gelecek zalim Bolu Beyi,
             adımı duyunca kaçacak delik arayacak!” dedi.
             Yusuf ertesi sabah, oğlu ile birlikte ahıra, Kırat’ın yanına, gitti. “Bu ahırın her yanını çamurla sıvayacak-
             sın oğlum. Öyle ki ne rüzgâr ne güneş ışığı girecek iğne deliği kalmasın. Kırat’ı bir yıl burada koruyup
             saklayacağız. Sakın onun yemini suyunu ihmal etme. Tımarını iyi yap!” dedi. Ruşen Ali, babasının attan
             ne kadar iyi anladığını biliyordu, söylediği her şeyi yerine getirmek için elinden geleni yaptı. Kırat ile
             özel olarak ilgilenirken kendi becerilerini de geliştirdi. Artık attığı ok, hedefi şaşmıyordu. At binmede,
             kılıç kullanmada gittikçe ustalaşıyordu. Bu yetenekleriyle birlikte, güzel ahlakı ile de herkesi kendine
             hayran bırakıyordu. Yiğit ve cengâver olduğu kadar, dürüst, merhametli ve yüreği kocaman bir delikan-
             lı olmuştu. Adı “Köroğlu” diye anılıyordu artık. Babası Yusuf, tüm bu olup biteni gözleriyle değil belki
             ama kalbiyle izliyordu.
             (…)
             Köroğlu, şehri gören ormanlık bir tepeyi kendisine mesken tuttu. Burası Çamlıbel’di. Artık kendisine
             can yoldaşı olan keleşleriyle birlikte sabah erkenden tepeye çıkıyor, Bolu’ya girip çıkan kervanları gözet-
             liyordu. En ufak bir haksızlığa müdahale ediyor, kötülere rahat yüzü göstermiyordu.
             Çamlıbel’e çıktıkları bir gün, Bolu’ya giren bir kervanda hareketlilik gördüler. Kervancıbaşı, elindeki
             kırbaçla bir genci dövüyordu. Köroğlu hemen tepeyi inip kervanın yanına vardı. “Ne oluyor burada?”
             diye bağırdı.
             Adam aldırmadan, zavallı genci dövmeye devam ediyordu. Köroğlu bir hamlede kırbacı çekip aldı.
             Adamı kolundan tutup yere yatırdı. Acıyla kıvranan adam yalvarmaya başladı.
             (…)

                                                                                          Köroğlu Destanı


                                                                                                   293
   290   291   292   293   294   295   296   297   298   299   300