Page 299 - Türk Dili ve Edebiyatı - 10 | Beceri Temelli
P. 299

Ortaöğretim Genel Müdürlüğü                         TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 10        146

             4. ÜNİTE > Destan/Efsane          Kazanım A.2.7: Metindeki zaman ve mekânın özelliklerini belirler.
             Alan Becerileri: Okuma Becerisi  Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
             Etkinlik İsmi                   Destanlarda Zaman ve Mekân                          30 dk.

             Amacı     Destan metnindeki zaman ve mekâna ait özellikleri tespit edebilmek.       Bireysel

              Yönerge  Aşağıdaki metni okuyunuz. Metinden hareketle soruları cevaplayınız.
                     (Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
                                                     Şu Destanı

             Arapların Zülkarneyn dedikleri İskender, Semerkand’ı geçip de Türk yurduna yöneldiği zaman Türk-
             lerin hükümdarı Şu idi. Şu, genç bir hükümdardı; elinde büyük ve kuvvetli bir ordu vardı. Balasagun
             yakınındaki Şu Kalesi’ni bu hakan yaptırmıştı. Her gün Balasagun’daki sarayının önünde ordu beyleri
             için 360 növbet vurulurdu (bağımsızlık ve egemenlik belirtisi olarak davul çaldırırdı).
             O zaman bu hükümdara diyorlar ki: “İskender yaklaştı. Ne emredersin? Onunla savaşalım mı? Bize
             buyruğun nedir?” Daha önce, Hucend Irmağı kıyılarına kırk kumandan gönderen Şu’nun gönlü rahattı.
             Bu kırk kişi kimseye görünmeden gittiklerinden ordunun bu tedbirden haberi yoktu. Bunlar, karakolda
             gezecek ve İskender’in yaklaştığını haber vereceklerdi.
             Hakan’ın gümüşten bir havuzu vardı. Bu havuzu her yere taşıtır, seferlerde bile yanında bulundururdu.
             Konakladığı yerlerde içine su doldurur; suya kazlar, ördekler salar, yüzdürürdü. Kendisine “Bize buyru-
             ğun nedir, ne yapalım? Savaşalım mı?” denildiği zaman o, bu havuzu göstermiş: “Şu kazlara, ördeklere
             bakın! Nasıl suya dalıyorlar.” demişti.
             Bu söz, orada bulunanların yüreğine ateş düşürdü. Sandılar ki hükümdar savaşmak veya bir yere çe-
             kilmek için hazırlıklı değildir. İskender, Hucend suyunu geçince gönderilen adamlar hızla gelip Şu’ya
             haber verdiler. Vakit gece yarısıydı. Hükümdar göç davulunu çaldırıp doğuya doğru yürüdü. Önceden
             hazırlıklı görünmeyen Hakan’ın ansızın yürüyüşü halkı şaşırttı. Halkın içine ürküntü düştü. Binecek
             hayvan bulanlar kendilerini bu hayvanların sırtına bırakıp hükümdarın arkasından gittiler. Herkes bir-
             birinin hayvanını almıştı. Sabah olunca, ordugâh düz bir ovaya dönmüştü.
             O çağlarda Türk illerinde Taraz, İsbicab, Balasagun ve benzeri şehirler kurulmamıştı. Halk çadırlarda
             yaşardı. Hakan, ordusuyla gidince batıdaki aileleriyle birlikte yirmi iki kişi kalmıştı. Bunlar gece yarısı
             yük yükleyecek hayvan bulamadıklarından gidememiş, orada kalmışlardı. Bunlar Kınık, Salgur ve baş-
             kalarıydılar (ki Oğuz boyları bu kalanlardan doğmuştu).

             (…) Hakan Şu’ya gelince, o, ordusuyla birlikte Çin tarafına geçti. İskender, arkasından yürüdü. Çin’e
             yani Uygur iline yaklaştıkları zaman Şu, İskender’le vuruşmak için bir bölük asker yolladı. İskender de
             bir öncü kuvveti göndermişti. Türkler, İskender’in öncülerini, bir gece baskınında bozguna uğrattılar.
             (...)
             Ölü, beline altın dolu bir kemer bağlamıştı. Bu kemer parçalandı. Kana bulanmış altınlar yere döküldü.
             Ertesi gün Türkler, kanlı altınları gördüler. Birbirlerine “Altın kan!” dediler. Bu sözler o çevrede bulunan
             bir dağın adı oldu. Bugün oraya Altun Han deniliyor.
             Sonra İskender, Hakan ile barıştı. Hatta Uygurlar için şehirler yaptı ve bir zaman kaldıktan sonra geri
             döndü. O zaman Şu, Balasagun’a gelip şimdi Şu ismiyle anılan şehri yaptırdı. Oraya öyle tılsım ( doğa-
             üstü işler yapabileceğine inanılan güç) koydu ki bugün hâlâ leylekler bu şehre kadar gelir fakat şehri
             aşıp da daha ileri gidemez.
                                                                     Nihat Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı

             1.  Okuduğunuz metinde Türklerin göçebe hayattan şehir hayatına geçmeye başladığının işareti sayı-
                 labilecek unsurlar nelerdir?











                                                                                                   297
   294   295   296   297   298   299   300   301   302   303   304