Page 291 - Türk Dili ve Edebiyatı - 10 | Beceri Temelli
P. 291
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 10 142
4. ÜNİTE > Destan/Efsane Kazanım A.2.6: Metindeki şahıs kadrosunun özelliklerini belirler.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Destanın Şahıslarını Tanıyalım 25 dk.
Amacı Metindeki şahıs kadrosunun özelliklerini belirleyebilmek. Bireysel
Yönerge Aşağıdaki metni okuyunuz. Metinden hareketle soruları cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Türeyiş Destanı
Uygur ülkesinde Karakurum çaylarından iki ırmak vardır. Bunlardan birine Togla, birine de Selenge adı
verilirdi. Bu iki ırmağın arasında iki ağaç vardı. Bu iki ağaç, iki dağın arasında yetişip büyümüştü. Bir
gün bu iki ağacın arasına gökten bir ışık indi. İki yandaki dağlar yavaş yavaş büyümeye başladı. Halk
şaşırmıştı. İçlerinde büyük bir saygı duyarak oraya yaklaştılar. Ağaçların yanına vardıklarında kulakla-
rına çok tatlı ve güzel ezgiler gelmeye başladı. Her gece buraya bir ışık inmeye ve ışığın çevresinde otuz
kez şimşek çakmaya başladı. Bir gün insanlar burada ayrı ayrı kurulmuş beş çadır gördüler. Çadırların
her birinde bir çocuk oturuyordu. Her çocuğun karşısında da onları doyurmaya yetecek denli süt dolu
emzikler asılı idi. Çadırın tabanı baştan ayağa gümüş ile döşenmişti.
Bütün boyların beyleri ve halkı bu garip işi görmek için kalkıp geldiler. Manzarayı görünce saygı ile
diz çöktüler, selam verdiler. Çadırlara girdiler, çocukları alıp dışarı çıktılar. Beslenip büyütülmeleri için
çocukları süt analarına, dadılara verdiler. Çocuklar büyüyüp konuşmaya başlayınca Uygurlara ana ba-
balarını sordular. Uygurlar, o iki ağacı gösterdiler. Çocuklar ağaçları görünce bir çocuğun babasına
gösterdiği saygıyı gösterdiler; ağaçların karşısında diz çöktüler, yeri öptüler. Bunun üzerine ağaçlar dile
geldi ve şöyle dedi: “Güzel huy ve iyi özelliklerle bezenmiş çocuklar böyle olurlar, ana babalarına saygı
gösterirler. Ömrünüz uzun, adınız büyük, ününüz sürekli olsun.”
Çevrede yaşayan bütün kavimler bu çocuklara hükümdar oğullarıymış gibi saygı gösterdiler. Kente
dönünce çocukların her birine bir ad koydular. En büyüğünün adı Sungur Tigin, ikincisinin adı Kotur
Tigin, üçüncüsünün adı Tükel Tigin, dördüncüsünün adı Or Tigin, beşincisinin adı da Bögü Tigin
oldu. Çocukların doğuşundaki kutsal durumu görenler, bunlardan birinin kağan seçilmesi kararına
vardılar. Çocuklar arasında Bögü Tigin güzelliği, boyu bosu, sabrı, iradesi, ileri görüşlülüğü bakımın-
dan öbürlerinden önde idi. Ayrıca, bütün milletlerin dillerini, yazılarını biliyordu. Herkes onun kağan
seçilmesi kararında birleşti. Bögü Kağan, büyük bir törenle tahta oturdu. Bögü Kağan, ülkeyi adaletle
yönetmeye başladı; adamları, mâiyeti, çerileri, atları gittikçe çoğalmaya başladı. Egemenlik süresi içinde
Bögü Kağan’a üç karga yardım etti. Bu kargalar dünyanın bütün dillerini bilmekteydiler. Nerede bir olay
olursa Bögü Kağan’a bildirirlerdi.
Bir gece Bögü Kağan uyurken, penceresinin önünde bir kız hayali belirdi, onu uyandırdı. Bögü Kağan
ürktü, kızı görmemiş gibi davrandı, kendisini uykuda imiş gibi gösterdi. İkinci gece kız yine geldi. Bögü
Kağan, yine görmüyormuş gibi yaptı, kendisini uykuda gösterdi. Sabah oldu. Kağan, vezirine danıştı.
Üçüncü gece kız yine geldi. Bögü Kağan, vezirinin öğüdüne uyarak kızı alıp Ak-Dağ’a gitti. Bögü Kağan
ile kız bu dağda gün doğana değin konuştular. Yedi yıl, altı ay, yirmi iki gün her gece kız, Bögü Kağan’a
geldi; her gece konuştular. Ayrılacakları gece kız, Bögü Kağan’a şöyle dedi: “Doğudan batıya değin tüm
dünya senin buyruğun altına girecektir. İşlerini sıkı tut, iyi çalış.”
Ertesi gün Bögü Kağan ordularını topladı. 300.000 çerisini Sungur Tigin’in komutasına verdi; onu Mo-
ğol ülkelerine akına gönderdi. 100.000 çerisini Kotur Tigin’in komutasına verdi; onu Tankut ülkesine
gönderdi. Tükel Tigin’i Tibet yönüne gönderdi. Kendisi de 300.000 çerisi ile Hıtay’a (Çin) yöneldi. Or
Tigin’i ise kendi yerine kağan vekili olarak bıraktı. Bögü Kağan’ın ordularının hepsi zaferlerle geri dön-
düler. Getirdikleri mallar, paralar, ganimetler sayılamayacak kadar çoktu. Bögü Kağan, Orkun Irma-
ğı’nın kıyısında Ordu-Balıg adında bir kent kurdurdu; Ordu-Balıg’ı kendine başkent yaptı. Doğudaki
bütün ülkeler Bögü Kağan’ın buyruğu altına girdi. Daha sonra Uygurların buyruğuna giren hükümdar-
lar birer birer geldiler, Bögü Kağan’a bağlılıklarını ve saygılarını sundular. Artık yeryüzü zapt edilmiş,
Bögü Kağan’ın karşısında duracak kimse kalmamıştı. Bögü Kağan geri dönmeğe karar verdi, yurduna
geldi.
O çağda Uygurların din adamlarına “kam” denilirdi. Türkler ile Moğollar kamlara çok önem verirlerdi.
Bir işe başlamak için kamlara danışırlar, ona göre davranırlardı. Hastalarına da kamlar bakardı. Kamla-
rın en güçlü oldukları zaman, iyi ve kötü ruhlarla bağ kurdukları, onlarla konuştukları günlerdi. Bögü
289