Page 479 - Türk Dili ve Edebiyatı - 10 | Beceri Temelli
P. 479
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 10 232
6.ÜNİTE > Tiyatro Kazanım A.3.6: Metindeki şahıs kadrosunun özelliklerini belirler.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Anadolu ve Tohum 30 dk.
Amacı Metinden hareketle metindeki kişilerin özelliklerini kavrayabilmek. Bireysel
Yönerge Aşağıdaki metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız.
(Metin düzenlenmiştir.)
Tohum
(Üçüncü Perde, Dördüncü Sahne)
(...)
FERHAT BEY — Amerikalı seyyahları bilirsiniz. Onların bir tek gayeleri vardır. Yeryüzünde her şeyi
görmek ve tanımak. Her şeyden evvel yeryüzündeki şeyleri bir sır diye kabul etmeleri fena değildir.
Fakat iş bu sırrı çözmeye gelince bakın ne yaparlar. Gittikleri yerdeki en büyük sırların adresini veren
kitaplarını açarlar. O sırlarla burun buruna gelirler. Uzaktan şöyle bir bakarlar. Bir de fotoğraf çeker-
ler. Akşam da otellerinde birbirlerine sorarlar: Görmediğimiz başka bir şey var mı? Eğer görmedikle-
ri bir şey kalmamışsa o yerin de sırrı kalmamış demektir. Ellerindeki fotoğraf makinesi de onlar gibi
düşünür. O da bütün bu sırları görmüş, hatta çizgisi çizgisine not almıştır.
YOLCU — Beni onlara mı benzetiyorsunuz?
FERHAT BEY—Hayır! Çünkü bu yapıda insanlar sizin duyduğunuz alakayı duyamaz. Onlar için bü-
tün sır maddenin kabuğundadır ve onu görmekle nihayete erer. Onların ağaç diye anlayacakları şey,
toprak üstündeki çıplak gövdedir. Kök, onlar için karanlık ve içinden çıkılmaz bir düğüm, tohuma
gelince…
(Ferhat Bey susar, dalar.)
YOLCU — Tohuma gelince?
FERHAT BEY — Geçelim! Sizin alakanız güzel. Fakat bu merakı bir hesap meselesi gibi ne yapıp
yapıp aydınlatmaya, nihayet harcadıktan, bitirdikten sonra buradan gitmeye ne ihtiyacınız var? Var-
sın ömrünüzde, bir gün hatırladığınız zaman, size sonu gelmemiş şeylerin merakını yaşatan bir yer
bulunsun. (Ayağa kalkar. Yolcuya doğru yürür.) Gece trendesiniz. Herkes uykuda, siz uyanık. Tren
birdenbire bir yıldırım hızıyla bir şehrin içinden geçer. Durmadığınız bir gar. Dönüyorsunuz. Siz dö-
nerken sokakların ip gibi dümdüz ışıkları da karşınızda dönüverir. Her sokağı başka bir sokak takip
eder. Bu sokaklarda yüzlerini hiç görmediğiniz ve göremeyeceğiniz insanlar. Bir pencerede bir kadın.
Size doğru gelen bir araba. Hepsi bu kadar. Şehir bitti. Gene karanlık ovadasınız. Gidiyorsunuz. Bir
daha hiç görmeyeceğiniz bu şehirden içinize akmış ne korkunç bir sır vardır. Zaten hayat bu değil
mi? Hepimiz bu trende değil miyiz? Siz de bizden böyle ayrılın! Her şeyi o kadar çok sormayın! Ne
sordunuzsa cevabını verdik. Daha da vereceğiz. Fakat sormayın! Ömrünüzde ilk defa olarak filan
şeyi galiba anlayamadım, derseniz bir yanlışlık yapmış olmaktan mı korkarsınız?
YOLCU — Her şeyi anlamak isteyen hâlimle sizi ne kadar sıktığımı biliyorum. Fakat kalbimin kal-
binize ne kadar bitişik çarptığını bilmenizi isterdim. O zaman kusuruma bakmazdınız. O zaman
anlamak arzusu bir suç olmazdı.
(…)
FERHAT BEY — Siz Anadolu’yu tanıyor musunuz?
YOLCU — Anadolu bildiğimizden başka bir şey midir?
FERHAT BEY — Çok başka. Başınızı döndürüp bakın Anadolu’ya! Ne görüyorsunuz? Tek tük yeri
ellenmiş, çok yeri boş, uçsuz bucaksız bir toprak.
477