Page 19 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 19
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 11 7
1. ÜNİTE > Giriş Kazanım A.4.4: Metnin ana düşüncesi ve yardımcı düşüncelerini belirler.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Faydanın Düşündürdükleri 25 dk.
Amacı Edebiyatta faydayla ilgili düşünceleri değerlendirebilmek. Bireysel
Yönerge Aşağıdaki metni okuyunuz. Metinden hareketle soruları cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Fayda
Birkaç türlü fayda var. Önce bitmiş bir şiirin, bir yazının, herhangi bir sanat eserinin faydası akla ge-
liyor. Faydanın bu çeşidi üzerinde çok duruldu. Bir aralık gazete, dergi anketçileri her önlerine gelen
yazara “Sanat sanat için midir, cemiyet için midir?” diye sorarlar, böylece sanatın faydası meselesini
tazelerlerdi. Sanat hem sanat içindir hem cemiyet içindir hem de daha bir sürü şeyler için olabilir sa-
nıyorum. Benim sözünü etmek istediğim fayda bu değil. Ama daha önce tuhaf bir şeyden bahsetmek
istiyorum. Öyle yazarlar, öyle şairler tanırız ki hususi hayatlarında ayrı bir zevkin, şiirlerinde ayrı bir
zevkin adamıdırlar. Alacalı bulacalı kravatlardan, süslü püslü elbiselerden hazzetmeyen adam, bakarsı-
nız alabildiğine renkli, sadelikle hiçbir ilgisi olmayan şiirleri beğenir; hususi hayatında sağlığı, canlılığı
sever, tutar sırf yürek paralamak için yazılmış, acıklı olması için zorlanmış yazılardan hoşlanır. Bu ikili-
ğin nereden ileri geldiği bilinmez ama şurası unutulmaması gereken bir gerçektir ki hususi hayatımızda
rehber edindiğimiz kaidelerden çoğu şiirler, romanlar, piyesler için de doğrudur. Bazı şairlerin, roman-
cıların, tiyatro yazarlarının eserlerini süslemek için zoraki hayaller aradıklarını, güzel sandıkları teşbih-
lere, istiarelere başvurduklarını düşündükçe insanın yüreği sızlıyor. Bunlara yanlış bir yol tuttuklarını
nasıl anlatmalı? Alain (Alen) Ziynet ve Madde isimli makalesinde süslemeye niyet etmekle özenmenin
her şeyden önce süsün düşmanı olduğunu söyler. Eserini süslemeye kalkmak, süslenmeye kalkmakla
birdir. Ziynet ancak faydalı olduğu zaman bayağılıktan kurtulur hatta ziynet olur, diyebiliriz. İşte bi-
zim bu yazımızda anlatmak istediğimiz fayda. Kadınlar bu kaideyi iyi bilir. Giyim kuşam meraklısı bir
bayan hiçbir zaman gelişigüzel süslenmez. Mücevher iğnesi ile yakasını iliştirir. Elmas dalını ya elbise-
sinin rengini açmak yahut bazen ağırbaşlı giyinişine biraz renk katmak için takar. (…) Ziynette fayda
kaidesini hiç korkmadan sanata tatbik edebiliriz. Teşbih, eğer düşüncemizi daha kuvvetli anlatmaya
yarıyorsa makbuldür. Mısra içinde üstüne basmak istediği kelimeyi kafiye düşüren, böylece kafiyenin
sırtına bir de vazife yükleyen ustalık makbuldür. Eski sanatçılar lafız sanatlarına fazla itibar ederlerdi.
Şair kısmına sanatsız söz söylemek yaraşmazdı. Bu Doğulu düşünce zamanın hanımlarına da hâkimdi.
Düğüne davet edilen annelerimiz takacak fazla mücevherleri yoksa komşularından olmazsa mücev-
herciden elmas kaldırırlardı. Sadeliğe doğru gelişen zevk bugün bu takıp takıştırma, sürüp sürüştürme
zihniyetini iyi karşılamıyor.
İlk bakışta pek basit görünen ziynette fayda kaidesi sanatta büyük yer tutar; bilhassa mimarlıkta hiç şaş-
maz. Meydana çıkardığı yapının her köşesini eşiğinden tavanına, kapısından penceresine kadar fayda
kantarına vurmayan mimar sadece çirkin bir eser verir. Bulunduğu yerin havasına suyuna uymayan,
güneş girmeyen, kısacası kullanışsız bir yapının güzel olabileceğine ben akıl erdiremem. Alain’i tekrar
şahit göstermekten kendimi alamayacağım. Bu ihtiyar, biraz da eski kafalı sanat hocası diyor ki “Bir
kapı, her şeyden önce kapı olmalıdır. Eğer iskemle oturmaya elverişli değilse güzel de değildir. Önce
fayda. Sanatçı her şeyden önce zanaatçıdır. Eski evlere bakılırsa ziynetin daima eserin peşi sıra gittiği
görülür. Şiirde de böyledir. Kafiye ile vezin eskiden tıpkı atasözlerinde olduğu gibi hafızaya yardımı do-
kunsun diye kullanılırdı.” Alain, süse kaçmayan, eserlerinin malzemesini fayda kaidesine uygun olarak
kullanan sanatçılara dülger ismini veriyor. Çünkü mimarinin bütün sanatlara yol gösterdiğini kabul
eden yazar, mimariye de dülgerliğin yol gösterdiğini iddia ediyor. Ona göre Pascal (Paskal) dülgerdir.
Tacitus (Tasidıs) dülgerdir. “Pascal ziynete kaçmazdı, sadece bir şey söylemek isterdi. İşte onun dülger-
liği. Tacitus bir şey anlatırdı, işte onun da dülgerliği.” diyor.
Gayet açık bir düşünceyi dolambaçlı sözlerle karıştıran, pek ince meseleleri ele aldıkları zaman açık
açık yazmak istemelerine rağmen yazıları yine de güç anlaşılan Frenk yazarlarını taklide yeltenen ro-
mancılarımız; kelimelerini, cümlelerini söyleyecekleri söze göre idare ile tutumla kullanmasını bilme-
yen şairlerimiz şu küçücük kaidenin doğru olabileceğini düşünseler ne iyi ederlerdi.
Oktay Rifat, Şiir Konuşması
17