Page 380 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 380

187       TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 11                          Ortaöğretim Genel Müdürlüğü




           GECE BEKÇİSİ: Öyle, Beyim.
           EROL BEY: Neden öldü? Ahmet Efendi, görünürde hasta filan da değildi.
           GECE BEKÇİSİ: Anlatayım, Beyim.

           EROL BEY (Hatır için.): Anlat, anlat! (Müdür’e.) Anlatsın, Şef! Üzme kendini, iş başı yapmaya epey
           vakit var daha. Anlat sen, Ahmet Efendi!

           GECE BEKÇİSİ: Ablam yetmiş beşinde öldü. Evlere çamaşıra giderdi, beş altı evi vardı, hep o evlere
           giderdi. Yetmişinde artık canlı cenazeye dönmüştü.

           EROL BEY: Sahi, ara sıra görürdüm sabahleyin evden çıkarken. Ufak tefek, çok zayıf bir kadındı.
           Öyle ya, sen getirmiştin onu bize; tamam! Erkenden gelir, ocağı da o yakardı. Annem kalkacak da...
           Anne, derdim, bari şu ocağı yak da kadıncağıza bir yardımın olsun.
           GECE BEKÇİSİ: Yaktırmazdı ki! Aldığım parayı hak etmeliyim, derdi.

           MÜDÜR: Yetmiş yaşında nasıl çalışırdı be Ahmet Efendi?
           GECE BEKÇİSİ: Bir gün geldi, çalışamaz oldu. Yani çalışıyordu, ama bir iş yapamıyordu artık. Yıka-
           dığı çamaşırlar yarı kirli kalıyordu. Kapılar art arda kapanmaya başladı yüzüne... Gittiği evlerin bir
           ikisinde vardı makine. Ama ablamın dağ gibi çamaşırları getirip götürmeye, makineye sokup çıkar-
           maya bile kuvveti yoktu artık…
           EROL BEY: Çalıştırmasaydın be Ahmet Efendi!
           GECE BEKÇİSİ: Çalışma, dedim o kadar. Çalışma, otur artık köşende, ben bakarım sana ama ken-
           dini hâlâ gençliğinde sanıyordu zavallı. Aldatıyordu kendini: Hastalık, çalışmadan duramıyordu,
           alışmış bir kere. Sonunda topu topu bir ev kaldı kapısını ona kapatmayan. Hepsi çeşitli bahanelerle
           zavallıya yol verdiler.

           MÜDÜR: Haklılar!
           EROL BEY: Herkes işi görülsün ister.
           GECE BEKÇİSİ: O ev de bir gün yol verdi kendisine.

           MÜDÜR: İnsanın yüzü de tutmaz ya pek.
           GECE BEKÇİSİ: Evet, artık gelme demeyi içleri götürmüyordu. Alışmışlardı da çok. On beş yıl mı ne
           gitmişti o eve. Çocuklarının doğduğunu, büyüdüğünü görmüştü. O, evin bir parçasıydı adeta.
           EROL BEY: Ama çamaşırlar yıkanmak ister.
           GECE BEKÇİSİ: Öyle! Yıkanmak ister. Ne yapsınlar, taksit maksit, bir makine aldılar.

           MÜDÜR: Anladı tabii, çamaşır makinesini görünce.
           GECE BEKÇİSİ: Anlamış, Beyim! Son gidişinde eline de fazlaca para vermişler, gönlünü almışlar,
           yolunca yordamınca anlatmışlar durumu. Anlamış.
           EROL BEY: Eh artık bıraksaydı el evlerinde çalışmayı.
           GECE BEKÇİSİ: İster istemez bıraktı. Bıraktı ya sanki birdenbire on yaş daha kocayıverdi. Birkaç
           sefer daha gitti geldi o eve...
           MÜDÜR: İçinde bir ümit...

           GECE BEKÇİSİ: Sanki gelen makine geri gidecek yahut bozulacaktı da çamaşırlar yine ona kalacaktı.
           Ama geçmiş ola! Makine...
           EROL BEY: Ne geri gitti, ne de bozuldu. Çaresiz! (Müdür’e.) Sizinki ne marka, Şef?





          378
   375   376   377   378   379   380   381   382   383   384   385