Page 391 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 391
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 11 192
7.ÜNİTE > Tiyatro Kazanım A.3.7: Metindeki zaman ve mekânın özelliklerini belirler.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Zaman, Mekân İlişkisini Kuruyorum 25 dk.
Amacı Zaman, mekân ilişkisini ifade edebilmek. Bireysel
Yönerge Aşağıdaki metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Birtakım İnsanlar
BİRİNCİ PERDE
(…)
YARDIMCI: Vapura yirmi beş dakika var. Yirmi beş dakika sonra bu kalabalık çekip gider. Şu büyük
hanımın, şu sevdalı çiftin, şu kambur kemancının yerinde yeller eser. Bize kalır burası. Burası günde
yirmi kez böyle dolar boşalır. Alacakaranlıkta, salepçisi, simitçisiyle, önce, işçileri uğurlarız. Arkadan
öğrenciler gelir. Siz, siz olun da öğrencilerin okula gittiği saatte iskeleyi görün. İskele o saatte iskele
olur, vapur, vapurluğunu bilir, şamandıra, şamandıralığını takınır, balat şıp diye babaya geçer. Ondan
sonrasına kulak asma! Ondan sonrası sarmaz beni… Burada, en olmayacak saatlerde bile bir yolcu
bulunur. Boş kalmaz iskele. Bu iş için kurmuşlar bunu. İnsanlar alıp başını gitsin diye. İskeleyi giden-
ler için yapmışlar, dönenler için değil. Evine dönen yolcu, vapurda evinin kokusunu alır almaz ayak-
kabısının bağını gevşetir, yelek düğmelerini çözer, şapkasını geriye iter, kapısını çalmaya hazırlanır.
Daha vapurdayken evindedir o artık. Biletini uzatır, iskele kapısından geçer de farkında olmaz bile.
Gidenler içindir iskele. İskeleden gidilir, iskeleye dönülmez. Ben dönenleri yolcudan saymam. Onlar
benim gözüme gözükmez. Göremem onları. Hani insanları görmesini de bilirim. Herkes bilmez.
Şimdi siz şu bekleme salonundaki yolcuları görüyor musunuz? Öyle üstünkörü görmeye görmek de-
mem ben. İnsan bir bakışta karşısındakinin ciğerini görmeli. Bakın bakalım şu kambur kemancıya.
Onu görmediğiniz, göremediğiniz yüzünüzdeki gülümsemeden belli. Görseniz ağlamaklı olurdunuz
yoksa. O her akşam bu saatte karşıya geçer. Çalmasını becerebildiği üç beş hava ile ekmek parasını
çıkarmaya çalışır. Boğaz derdi. Yalnız kendinin mi? Kaynanasının, karısının, çocuklarının boğazı.
Üst baş, gaz tuz parası da cabası. Bilmem şimdi seçebiliyor musunuz kemancıyı? Belki uyuduğu için
iyice göremiyorsunuz.
YARDIMCI: Şu büyük hanım, mabeyinci Cevdet Bey’in ortanca kızı. Su içinde yetmiş beş var. Eski
zaman kadını. Ben acırım eski zaman kadınlarına. Yol yordam bilmezler. Ha Çemişgezek’ten gelmiş
vapura binmesini bilmeyen yabancı, ha eski zamandan günümüze kalmış kadın. O da bir çeşit garip...
Geçen gün Kandilli’deki yalıda, sabahın köründe kalkmış kendi başına otururken... (Işık değişir, yar-
dımcı kaybolur. Bir kadın girer. Gençtir ve eski zaman elbiseleri giymiştir.)
BİR KADIN: Sizi rahatsız etmiyorum ya sabah sabah hanımefendi?
BÜYÜK HANIM: Yok, yok, pekiyi ettiniz de geldiniz. Bizimkiler uyanmak bilmezler. İçim sıkılıyor-
du tek başıma. İki çift lakırdı ederiz. Ne uyku efendim, anlamam ki . . .
BİR KADIN: Gençler uykuyu sever hanımefendi.
BÜYÜK HANIM: Erkenden yatsalar da böyle akşamlara kadar uyumasalar neleri eksilir sanki!
BİR KADIN: Sabah uykusunu eskiden siz de severdiniz.
BÜYÜK HANIM: Ben mi? (Şaşkın.) Şöyle buyrun... Sizi birdenbire tanıyamadım. Yoksa Fitnat
Hanım’ın küçük kızı… Ama nasıl olur! O öleli yıllar var…
BİR KADIN: Evet yıllar var.
BÜYÜK HANIM: Peki siz, siz kimsiniz?
BİR KADIN: Hatırlayamadınız demek!
389