Page 120 - Türk Dili ve Edebiyatı 12 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 120

Ortaöğretim Genel Müdürlüğü                         TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 12            58

             2. ÜNİTE > Hikâye  Kazanım A.2.16: Metinlerden hareketle dil bilgisi çalışmaları yapar.
             Alan Becerileri: Okuma Becerisi  Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
             Etkinlik İsmi                       Metnin Dil Özellikleri                          25 dk.
             Amacı      Metinden hareketle imla, noktalama ve kelimede anlam çalışması yapabilme.  Bireysel


               Yönerge  Metni okuyunuz. Aşağıdaki soruları okuduğunuz metin çerçevesinde cevaplayınız.
                     (Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)


                                                       Yunus
             Duvarda saat ağır ağır dokuzu vurdu. Yani sabaha karşı üç. O eskimiş, anlaşılmaz, bastonlu romen sa-
             yıları karanlığa çizildi. Dar taş avluda bir çift takunya sabaha karşı duygusunu sürdürmeye çalışıyordu.
             Bu uyanılmamış bir düşse, ayışığının döküldüğü beyaz taşlara çarpan uykulu iki küreğin, acılar ve ha-
             mamböcekleri ile dolu bir kilerden öksürüklü sakalların titreştiği bir odaya sıkışıp durduğu o yorgun
             kadını yani annemi hatırlamamaya imkân var mı?  Ayışığı odada, sanki her şeyin dışında, soyut, mutlu
             bir kesiti aydınlatıyordu. Üstünde uyku (…) uçuştuğu mermer denizliği, kırmızı halıyı, Yunus amcam-
             la Büyükbabamın kedi yavruları gibi kıpırdanıp duran beyaz yüzlerini.  Işıkta yıkanmış, rahat, parlak
             yüzlerdi bunlar. Gerçekte ise kocaman, sessiz odalarla dolu bu büyük evde, hiçbiri ötekine benzemeyen
             dört insanın, bir ölüm saatinin korku ve tedirginlik dolu havasını soludukları, ölüm kuşlarının sık
             sık usulca yüreklerine dokunduğunu duydukları bu gömülmüş evrende böyle rahat görünümlere yer
             yoktu. Bunu çoktan beri biliyordum. Altımızda çürüyen direkleri, bir gün hepimizin eski taşlar, halılar
             ve ayna kırıkları ile birlikte nemli bodruma doluşacağımızı biliyordum. Bekliyordum. Belki de birlikte
             bekliyorduk. Bunu bazı şeylerden anladım. Annemin dün büyükbabama, “Artık yetmez mi?” dediğini
             duydum. “Yarın turşuyu kuracağım. Hepsi o kadar. Benimki bir saatlik iş. Başkalarına söylemeyin.
             Sadece şu narın altına gömün beni. Dağın başında üşürüm. Üstelik kalbim de var!”
             Ölüm, Yunus amcamın içini oyuyormuş. Öyle söylüyor. Bunu uzun ve sıkıntılı bir boşluk havasına
             düştüğü akşamüstü saatlerinde belirsizce göstermeye çalıştı. Önceleri hiç anlamadım. Şaşırdım biraz
             da. Şimdi anlıyorum. Hatta içimdeki bütün o boşluk kuyularının anlam kazandığını, bir varlığa dönüş-
             tüğünü duyar gibi oluyorum. Büyükbabam, yani Yunus’un babası ölümü düşünmez görünüyor. Ama
             ölecek birkaç güne kadar hepimiz ölünce bu evden çıkıp gitmeyi düşünüyorum. Saat dokuz buçuk.
             Dışarda ayaz artmış olmalı. Pencereye soğuk zambaklar çiziliyor. Ay kayboldu. Ahırda at kişnemeye
             başladı. Büyükbabam uyandı. Sakalı bir öksürükle sarsıldı. Sonra sarsıntı Yunus amcama geçti. İkisi
             aynı anda doğruldular. Büyükbabam sözde beni uyandırmamaya çalışarak:
             “Yunus yavrum, şu lambayı yak!” diye fısıldadı.
             Yunus amcam hâlâ öksürüyordu. Uzun donunu çekerek kalktı. Tam lamba düğmesine uzanırken göz-
             lerimi kapadım. Açtığımda o tuhaf sınır geçilmiş sabah başlamıştı. İşte ölümü gömdük. Sanki hiç ol-
             mayacakmış gibi. (…) Yerdeki kırmızı kilim her gün süpürülmekten pırıl pırıl. Duvarda, sedirlerin
             üstünde, uzun boynuzlu geyikler, postallı güleç çobanlar, kır çiçekleri ile dolu küçük halılar. Avluda
             takunyalar uykulu seferleri bırakıp ıslak bir sabah canlılığına başladılar. Sofada çaydanlığın ıslıkları
             akıyor. At yeniden kişnedi.

             “Kalk oğul!” dedi Büyükbabam. “Atın yemini ver. Oğlan uyuyor daha!” Yunus amcam öksürüyordu.
             “Hastayım” diye fısıldadı, “uyanınca versin”.
             Beni gösteriyor olmalıydı. Gözlerimi daha sıkı kapadım. Büyükbabam öfkelendi:
             “Daha adam olamadın!” dedi kızgınlıktan titreyen bir sesle.  “Her sabah bu tatsızlığı çıkarırsın. Artık
             sakalların ağardı.” Öbürü hafifçe inliyordu:
             “Hastayım dedim. Her tarafım ağrıyor. Kalkar halim yok.”
             Kapı sertçe açıldı. Gözlerimi araladım. Kediydi. Mandala asılı olarak kapıyla birlikte içeri girdi. Arka-
             sından annem. Elinde kahve tepsisi. Yüzü ışıkta daha soluk görünüyor. Kaşlarının üstüne sessiz çizgiler
             çizilmiş. Bana baktı. Uyumadığımı anladı. Ama ses çıkarmadı. Kahveleri verdi. Sıkılgan bir sesle:
             “Turşuyu kurmaya başladım.” dedi. Öğleye kalmaz biter.
                                                                                          Onat Kutlar


                                                                                                   119
   115   116   117   118   119   120   121   122   123   124   125