Page 116 - Türk Dili ve Edebiyatı 12 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 116
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 12 56
2. ÜNİTE > Hikâye Kazanım A.2.15: Türün ve dönemin/akımın diğer önemli yazarlarını ve eserlerini sıralar.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Döneminin Tanığı Eserler 25 dk.
Amacı Öykülerde yaşanmışlıkların önemli bir yer tuttuğunu ve öykülerin oluşturulduğu dönemin tanıkları olduğunu Bireysel
kavrayabilme.
Yönerge Metni okuyunuz. Aşağıdaki soruları okuduğunuz metin çerçevesinde cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Bisiklet
Bıttım ağaçlarının hışırtısı başlayacak birazdan, serpintisi sonra yağmurun, serin ıslaklığı okşar yüzü-
müzü, kesiliverir birden, uykuya geçerdik toprak damlarda…
Tek tük kamu yapıları dışında, çarçabuk, kuruyan cipcazla örülmüş kondular toplamıydı kırk iki yıl
öncesinin Siirt’i. Geldiğim ilk günler, güç bela bir oda kiralamıştım. Akrepten korunmak için karyola-
mın ayaklarına içi su dolu kaplar koymamı salık vermişlerdi, bir de cibinlik, -atlarmış tavandan akrep-
boğuluyordum sıcaktan. Bereket daha düzgünce bir evde oturan iki bekâr memur arkadaşın yanına
taşındım, damda yatılması gerektiğini de onlardan öğrendim.
Bir kural daha varmış. Damlarda ışık yakılmayacak, dolaşılmayacak, dürülen yer yatakları el yorda-
mıyla serilip girilecek hemen yorganın altına. Uyarılmadığım için, bir gece, soluk alayım, kasabayı
şöyle bir göreyim yanılgısı, büyük çoğunluğu Türkçe bilmeyen yerlilerin tepkisine yol açtı. Dillerinden
anlayan müdür, kulağımı büktü incelikle. Savmış adamları, yeni geldiğimi, bilgisizliğimi, kötü niyetli
olmadığımı anlatarak.
Gündüzleri kırk dereceye ulaşıyordu ısı. Trahom yaygın. İçme suyu arabalarla otuz kilometre uzaktan
getiriliyor, sebze Diyarbakır’dan. Memur, subay ailelerine zor yetişiyor. Tifo korkusu yüzünden otuz
kırk bardak çay içiyoruz günde, kaçak kuyruk çayı, askılığı boş kalmıyor hiç, çaycının.
Dün mektup aldım, İstanbul’daki kız kardeşimden. Yıllardır görüşemiyoruz. Zarftan bir de fotoğraf
çıktı. Bisikletinin üzerinde gülümsüyor kardeşim. Ne çabuk büyümüş, basbayağı genç kız!
Günlerdir, o gün -kendi çocukluğumun bisiklet tutkusunu anımsadığımı anımsıyorum, kar eleniyor,
dışarıda, ezan sesleri yankılanıyor, Pazar sessizliğine Ankara’nın, sobaya odun atmalı.
Ne iyi, demek bisiklet alınmış kardeşime! Kıskanmadım ya, içim burkuldu!
Alışverişi arasıra ben yapıyorum, elime para verildiğinde birkaç kuruş tırtıkladığımı biliyor annem,
yüzlemiyor. Fırsat düştükçe bisiklet kiralıyorum, en çok bir saatliğine, eski püskü, lastikleri yamalı
bisikletler.
Bir gün birlikte kararlaştırdık annemle, para biriktireceğim, kendi bisikletim olacak.
Bir teneke kutusunu kumbara yaptık. Salt bir kuruşluklar atıyorum içine nedense! Sallıyorum, ağırlaş-
tıkça büyüyor umudum. Oysa, o yıllarda bile dört beş yıl aynı hızla para biriktirsem, bir bisiklet satın
alınamayacağı ortada!
Ola ki, üç dört ay geçti aradan. Okul çıkışı et almaya gönderdi annem. Dönüşte kumbaramı aradım,
yerinde yok. Annem sıkıntılı, elinde süpürge ortalığı süpürüyor sözde, elinden aldım süpürgeyi. Göz-
leri dolu dolu. İlişti sedire.
“Ay sonunu getiremiyoruz oğlum! Ne yapalım! Bakkala kasaba yüzümüz tutmuyor artık…”
Sarıldım boynuna. Çamaşırın yıprattığı genç ellerini öptüm.
“Haklısın anacığım, bisiklet benim neyime!”
Vüs’at O. Bener
115