Page 194 - Türk Dili ve Edebiyatı 12 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 194
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 12 95
4. ÜNİTE > Roman Kazanım A.2.6: Metindeki şahıs kadrosunun özelliklerini belirler.
Alan Becerileri: Okuma Becerisi Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
Etkinlik İsmi Şahıslar ve Karakterleri 25 dk.
Amacı Öyküleyici metinlerde şahısların rol dağılımlarının; fiziksel, psikolojik ve ahlaki özelliklerinin olayların akışına etkisini Bireysel
belirleyebilme.
Yönerge Metni okuyunuz. Aşağıdaki soruları okuduğunuz metin çerçevesinde cevaplayınız.
(Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
Yusufçuk Yusuf
(…)
Derviş Bey her gün geçtikçe Mahir Beyi seviyor, ona güveniyor, onun çabalarını çok insanca buluyor-
du. Mahir Bey savaşıyordu, şu yeryüzünde kendine bir kişilik yapmak, bizim de burada yerimiz var
demek için elinden geleni ardına koymuyordu. Onun şu dağlardan, yalınayak başıkabak bir çocuk ola-
raktan kopup ta Viyanalara kadar gitmesi başlı başına bir destandı. Mahir Bey ona hayatını, çabalarını,
çektiklerini anlatmış, Derviş Bey onu dinlemiş dinlemiş, sonra boynuna sarılıp ağlamıştı.
Şimdi artık ikisi birden, Çukurova’da yapılacak dünyanın en modern çiftliğini her gün her gün düşü-
nüyorlardı. Doğruydu, bataklıktan kurtulmuş Akçasaz toprağı dünyanın en verimli toprağıydı. Derviş
Beyin bu çiftlik üstüne parlak düşünceleri vardı, her gün de yeni yeni düşünceler atıyordu ortaya.
Derviş de geleceğin çiftliğini, ekin götüremez başaklı, dallar kaldıramaz portakal, incir, şeftali ağaçlı
çiftliğini Mahir Beyle birlikte derin bir kıvanç içinde yaşıyordu. Çiftliğe sınır çiziyorlardı her gün ve
her gün yeni çiftliğin sınırları biraz uzaklara atılıyor, biraz daha genişliyordu. Mahir Bey olmasa, bir
coşkunluk hummasına tutulmuş Derviş Bey, Mahir Kabakçıoğlu’nun yeni çiftliğine bataklıktan kurtul-
muş kurtulacak bütün Akçasaz bataklığını katacaktı.
Ne vardı sanki bu kadar cebelleşmeye!
(…)
Yeter ki birlik olsun. Her işin başı birliktir. Zinhar milli birliği bozmayasın ve son Türk devletine do-
kunmayasın. "Şarken yol ve sazlık," diyordu Derviş Beyin ona hemen tapuladığı tarlanın bir sınırı. Yolu
al istediğin yere, Akçasazın ta öteki kıyısına at... Birkaç bilirkişi tamam. Bilirkişi bulmak, hatta yüz, yüz
elli bilirkişi bulmak, o da Derviş Beyin işi. "Garben budaklıtaşın çukuru." Nerede, neresi budaklıtaşın
çukuru? Haaa, işte o da Akçasazın batı kıyısında. Birkaç haftada boşalt Akçasazın suyunu, oldu mu
sana dünya kadar tarla... Sonra efendim, bu bataklıktan kurtulmuş toprak enerjisi bitip tükenmeden
kırk yıl bire elli altmış verir. Gübre mübre istemez. Bu kadar toprak, değil Mahir Beyi tekmil şu Ana-
varza ovasını zengini yoksuluyla Karun eder, Karun.
Her şey birkaç günde olup bitmişti. Yetmiyordu onlara bir, iki, üç tapu. Boyuna Derviş ona Akçasaz
kıyılarından küçük küçük tapular buluyor, tapuları da hemen Mahir üstüne çevirtiyordu.
Mahir Bey doyuyor da, onun için çalışan Derviş Bey bir türlü toprağa, tapuya doymuyordu. Mahi-
rin çiftliği gözlerinin önünden gitmiyor, Derviş Beyin kafasında günden güne donanıyordu. Derviş
bir dost bulmuştu, işte candan yürekten, güvenilecek, arka verip oturulacak bir dost bulmuştu. Yiğit,
mert, hem de akıllı, iyi yürekli, cömert, doğru. Bir dost bulmuştu kendine şu kokuşmuş, insanı bin
yüzlü olmuş dünyada, malını, canını, ırzını güvenecek, güvenip de gözü arkada kalmayacak. Yıllar yılı
ölümü, yalnızlığı ta iliklerinde duymuş bir insanın en büyük özlemi buydu. Dört elle sarılmıştı ona.
Ne kadar da cömertti Mahir, birkaç dönümlük bir tarlaya oluk gibi para akıtıyordu. Aldığı paralardan
dolayı Derviş Bey doğrusu çok mahcup oluyor ya, netsin, hem ihtiyacı vardı, hem de verdiği parayı
almazsa Mahir Beyin güceneceğinden korkuyordu. Dünya malı için böyle bir dost hiç gücendirilir mi?
Para ne para? El kiri, yıkarsın gider. Ha almışsın, ha almamışsın, değeri ne... İnsanlar Derviş Beyin her
dediğini sevinerek, can atarcasına yapıyorlar. Mahir Beyin Dervişle dost olduğundan bu yana şaştığı
en büyük özellik buydu. Bu bir Tanrı vergisi ve bir sırrı ilahi.
Mahir Bey düşünüyor, dostluğa, dostluk sözüne tapıyordu. Bunca birlik çıkarları varken, düşman ol-
maya ne gerek! Sevgi, arkadaşlık, kardeşlik, iyilik varken, yaratılmışken bütün bunlar, düşmanlığa ne
gerek? Dünya bu kadar aydınlık, sevinçli, toprak bu kadar verimli, bolken düşman olmaya ne gerek!
Neye gerek, neye gerek, cümle pislikler, kötülükler, zulümler, işkenceler, yaaa, kadirizülcelal!
Neye gerek, neye gerek!
(…)
Yaşar Kemal
193