Page 198 - Türk Dili ve Edebiyatı 12 Beceri Temelli Etkinlik Kitabı
P. 198

Ortaöğretim Genel Müdürlüğü                         TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 12            97

             4. ÜNİTE > Roman  Kazanım A.2.7: Zaman ve mekânın özelliklerini belirler.
             Alan Becerileri: Okuma Becerisi  Genel Beceriler: Eleştirel Düşünme Becerisi
             Etkinlik İsmi                 Romanda Mekân ve Zamanın Önemi                        25 dk.
             Amacı      Mekânın hem romanlarda hem de gerçek yaşamda insan için önemini anlayabilme.  Bireysel



               Yönerge  Metni okuyunuz. Aşağıdaki soruları okuduğunuz metin çerçevesinde cevaplayınız.
                     (Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)


                                                   Kaplumbağalar

             (...)
             Kır Abbas soluk soluğa köye geldi. Hâlâ yalnayaktı. Tahta nalınları elindeydi. Sokaklarda hiçbir şeye
             bakmadan gelip evine girdi. Dikkati çeken bir kıpırtı yok köyde. İn, cin, cinoğlu, cinkızı yok. İnsanlar
             çekilip alınmış. Tavuklar, danalar, çocuklar yok. Hiç vızılar sinek kalmamış.

             “Kölgee isterim, kölgee!” diye bağırdı. Nalınları birbirine vurdu. “Kölgee!”
             (...)
             Tozak köyü alçacık toprak evlerden kuruluydu. Avluları toprakla, balçıkla çevriliydi. Hiç yeşil yaprak,
             yeşil ağaç yoktu. Birer katlı evlerin odaları karanlık ve küçüktü. Ağıllar, ahırlar, samanlıklar, evlerden
             daha fazla yer tutuyor. Sokaklar “kemre” dolu. Kasnaklayıp sermişler, yada toparlayıp yığmışlar. Yaz-
             dan böyle hazır etmezlerse, kışın tandır neyle ısınacak? Ekmek, bulgur neyle pişecek?

             (...)
             Bozuk dörtgenlerle, yamuklarla kaplı Tozak kırından köye geliyordu. Ağır ağır yürüyor. Yorulmuş.
             Başı öne eğik. Düşünüyor: “Her yer yanıyor. Her yer kurak. Koca kırda bir damla su yok. Yüzbir’in
             orda otobüsler, münibüsler, arada taksiler; ama buraya gelen yok. Burayı bilen yok. Tozak altmış eviy-
             le, altmış kara ocağıyla hiçbir gözde gönülde yok!” Tarlalarda orak biçen komşularına bakıyor Rıza.
             “Gidecekler, bir gün alıp başlarını alıp gidecekler!” diyor. “Yada kalıp göklerin boşluğuna el açacaklar.
             Nasıl edip de onları gitmekten, yada el açmaktan kurtarmalı.. meli.. malı?” diyor, yürüyor.
             (...)

             Gelini Senem, sırtında su tuluğuyla soludu geldi. Kuyunun beri yanındaki yokuşu tırmanırken yanık
             yüzü kıpkırmızı olmuştu. Terlemiş iyice. Belini kırıp usulca yere çöktü. İndirdi tuluğu.

             “Bir daha gidecek misin gelin!” dedi Cennet.
             Senem kaynanasına soluyarak baktı. Acı, sarı bir anlam oturmuş yüzüne. “Gitmeyeceğim!” diyebilir
             mi? Bitkinliğini gizlemeden, “Gideyim ana..” dedi. “Şunu boşaltayım da..”
             (...)

             Biraz sonra sırtında su tuluğu, yokuşa yukarı ilk seferini yapıyordu. Daha birinciyi tamamlamadan
             tıslayıp kaldı. Yıl on iki ay evin suyunu taşıyan gelinlerin, kadınların, “köy yerinde kadın milletinin
             çilesi”ni anlıyordu. Bir kazan suyu kendi paklanması için isteme düşüncesinden caydı.

                                                                                        Fakir Baykurt


             Kelime Dağarcığı
             kasnaklamak: Kasnak içine almak, çemberlemek. kemre: Gübre, tezek. nalın: Takunya. tuluk: Tulum.







                                                                                                   197
   193   194   195   196   197   198   199   200   201   202   203