Page 20 - Türk Dili ve Edebiyatı
P. 20

9         TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI





               çebilir, bunu da kolaylıkla yapabilirdi. O zaman ölüm tehlikeleri, yokluklar ve sefalet yerine, asıl asıl
               bütün bunlardan beter olan büyük hasretler yerine rahat ve varlıklı bir hayat sürebilirdi. Zira karısı ile
               çocuğunu İstanbul’a, yanına aldırması mesele olmayacaktı.
                  Fakat İstanbullu Hoca bu yolu tutmamış, nefsini değil vatanını düşünmüştü. Buna, en parlak ve en
               değerli ifadesi ile “nefsini feda etmişti,” demek gerekirdi.

                  Ve Doktor, Taşhan’ın önünden geçerken, düşünüyordu ki, bugün, Ankara denen bu ölü şehire ayrı
               hattâ destanî bir hava veren binlerce insanın, politikacısı dahil, askeri dahil, ne idiği ve ne istedikleri
               bilinmeyenleri dahil, kaç tanesi İstanbullu Hoca’nın Küçük Ağa olmak için göze aldığı tehlikeleri, fera-
               gati ve didişmeyi göze almıştı veya alabilirdi?
                  Hâlbuki bu maceranın çok daha güzel, gönül bağlayıcı bir yönü daha vardı. Küçük Ağa hayatı
               çapındaki bu karardan hiçbir şey beklemiyordu, bekleyemezdi. O erdiği hidayetin, vardığı inancın,
               yarattığı yeni bir imanın peşine düşmüş, en asil mânasıyla, gönüllü bir er kişiydi. Yola çırılçıplak bir
               canıyla çıkmıştı, yolun sonuna da çırılçıplak bir canı ile varacaktı. Umduğu en büyük şeref, en parlak
               kazanç gazilikti, şehadetti. Doktor:

                  “Eli öpülür bu adamın,” diye mırıldandı. İstanbullu Hoca’nın sırrını elbette kalbine gömecekti. Artık
               İstanbullu Hoca onun için de yoktu, onun için de rahmetle anılacak bir ölü idi. Salih’in sır saklayışını
               yalnız güzel bulmakla kalmıyor, saygı ile düşünüyordu... Ve Küçük Ağa için Salih’i bulmak başta, elin-
               den gelen her şeyi yapacaktı.
                  Küçük Ağa, çok sevdiği Emine’nin öldüğü günün sonunda Ankara’ya hareket eder. Orada Mehmet
               Akif ve Hasan Basri Bey ile tanışır. Millî Mücadele için çalışmaya devam eder. Ankara’da yeni kurulan
               devletin varlık mücadelesi vardır. Bundan sonra Küçük Ağa için de yeni bir dönem başlamıştır.

                                                                                      Tarık Buğra, Küçük Ağa




                  Metinde Geçen Bazı Kelime ve Kelime Grupları
                eşhas: Kişiler, şahıslar.                     müteşekkir:  Teşekkür etme durumunda olan
                lapçın: Tabanı meşinden olan mest, bir tür ayak-  (kimse).
                kabı.                                         salta: Yakasız, iliksiz, kolları bolca bir tür kısa ce-
                                                              ket.
                lata: Osmanlılarda ilmiye sınıfına ait kişilerin giy-
                diği bir tür üstlük.                          telakki: 1. Anlayış. 2. Kabul etme, sayma.
                miskal: Değerli maden ve takıların tartılmasında   zevce: Eş (karı).
                kullanılan eski bir ağırlık ölçüsü birimi.




                  M
                  Metin ve Türle İlgili Açıklamalar etin ve Türle İlgili Açıklamalar
                  1963 yılında yayımlanan Küçük Ağa adlı romanda, I. Dünya Savaşı sonrası dönem anlatılmaktadır.
               Tarık Buğra, Küçük Ağa’da Akşehir’i merkeze alarak Kurtuluş Savaşı’nın bir dönemini anlatmıştır. Yazar,
               roman kahramanlarından Çolak Salih’i Akşehir’de tanımış ve onun anılarından hareketle bu romanı
               kurgulamıştır.
                  Küçük Ağa’da kahramanlar, ait oldukları sosyal çevrenin diliyle konuşturulmuştur.



          18
   15   16   17   18   19   20   21   22   23   24   25