Page 26 - Türk Dili ve Edebiyatı 10 | Kazanım Kavrama Etkinlikleri
P. 26

Ortaöğretim Genel Müdürlüğü                         TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 10            5

             7. ÜNİTE: Anı (Hatıra)
             Konu          Cumhuriyet Dönemi’nden Bir Anı (Hatıra) Örneği                     40+40 dk.
             Kazanımlar    A.4. 1. Metinde geçen kelime ve kelime gruplarının anlamlarını tespit eder
                           A.4. 2. Metnin türünün ortaya çıkışı ve tarihsel dönemle ilişkisini belirler.
                           A.4. 3. Metin ile metnin konusu, amacı ve hedef kitlesi arasında ilişki kurar.
                           A.4. 4. Metnin ana düşüncesi ve yardımcı düşüncelerini belirler.
                           A. 4.6. Metnin görsel unsurlarla ilişkisini belirler.
                           A.4. 5. Metindeki anlatım biçimlerini, düşünceyi geliştirme yollarını ve bunların işlevlerini belirler.
                           A.4. 7. Metnin üslup özelliklerini belirler.
                           A.4. 8. Metinde millî, manevi ve evrensel değerler ile sosyal, siyasi, tarihî ve mitolojik ögeleri belirler.
                           A.4. 9. Metinde ortaya konulan bilgi ve yorumları ayırt eder.
                           A.4. 10. Metinde yazarın bakış açısını belirler.
                           A..4.11. Metinde fikrî, felsefi veya  siyasî akım, gelenek veya anlayışların yansımalarını değerlendirir.
                           A.4. 12. Metni yorumlar.
                           A.4. 13. Yazar ve metin arasındaki ilişkiyi değerlendirir.
                           A.4. 14. Türün ve dönemin/akımın diğer önemli yazarlarını ve eserlerini sıralar.
                           A.4. 15. Metinlerden hareketle dil bilgisi çalışmaları yapar.
             Gerekli Materyaller: TDK Türkçe Sözlük
             Yönerge  Aşağıda verilen metni okuyunuz. Soruları metni göz önünde bulundurarak cevaplayınız.
                     (Metnin aslına sadık kalınmıştır.)

                                    ESKİ ZAMANLARDA RAMAZAN HAZIRLIĞI
                    Benim çocukluğumun Ramazanları karakışa rastlamıştı.
                    Onun içindir ki kulağımda kalan ilk davul sesi oldukça kof ve hayli neşesizdir. Zira deri, rutubetten
               pörsümüş bulu nurdu; ayrıca kapalı camlar ve kafesler ardından ses, içeriye boğuklaşarak girerdi.
                    Fakat annemin kış Ramazınını yazınkilere tercih ettiğini iyice hatırlıyorum. Kışın günler kı-
               sadır; insan, bir de bakar, top vakti yaklaşıvermiş. Halbuki yazın, hararetten bunalmanızı, dudak-
               larınızın susuzluktan böcek kabuğu gibi kaskatı kesilmesini bir tarafa bırakınız, bir türlü akşam
               olmak bil mez ki... Allah iş, güç sahibi olanların yardımcısı olsun!
                    Yaz Ramazanını sevenler de şöyle derlerdi: "Gündüzün zahmet çekilir ama kırda, bahçelerde
               kurulan sofralarda oruç açmak pek hoştur. İftar masası da çeşit çeşit salatalar la, cacık ve domatesle,
               şeftaliler, karpuzlar, kavunlarla daha renkli, daha iştah çekici ve keyifli olur!"
                    Kısmetimde iki mevsim Ramazanı da görmek varmış; hatta, işte tekrar kışınkine de giriyo-
               rum. Lakin ikimiz de -Ramazan ve ben- ne kadar değiştik... O Ramazanlar beni tanıyamazlar; ken-
               dileri ise benden daha tanılmaz halde!
                                                        ***
                    Berat kandili geçince evde Ramazan hazırlığına başla nırdı; iki hafta süren bu hazırlık esna-
               sında evler, baştan başa yıkanır, günlerce tahta gıcırtıları, İstanbul şehrine, sokakla rından kağnılar
               geçen bir Anadolu kasabası ahengi verirdi.
                    Asıl ehemmiyet verilen yer, mutfak ve kilerdi."On iki ayın sultanı" unvanıyla anılan Ramazan,
               her şeyden evvel, boğaz ve mide ile alakadardı; bu ayda, israf denilebilecek bir bolluk hüküm sürer,
               İstanbul, en nefis yemeklerin her "Merhaba"diyene sunulduğu muazzam bir imarethaneye dönerdi.
                    Büyük konakların iftar sofrasında yer almak için tanıdık olmaya lüzum yoktu ki... Gözüne
               kestirdiğine girerdin. Kimse kim olduğunuzu, nerede, ne münasebetle tanışıldığını, ismi nizi ve işi-
               nizi sormazdı. Sadece, kapıda duran ağa, kılığınıza, kıyafetinize bakarak, size yer gösterirdi: Ya
               büyük sofrada, ya orta sofrada, yahut da alt katta, kahve ocağı sofrasında...
                    Otur masanın bir kenarına; istersen ne konuş, ne dinle; yaranmaya çalışma; sekiz on türlü ye-
               mekten, tıka basa kar nını doyur; kahveni iç; usulcacık sıvış, git... Kimse farkında olmaz, onlar dahi
               işi acayip bulmazdı. Otuz gün Ramazanı böylece, yabancı konaklarda iftar etmek suretiyle lord gibi
               yiyip içerek geçiren binlerce adam vardı!
                    ***
                    Bizim iftarımız da herkese açıktı.
                    Ramazandan bir iki hafta evvel, babam, bir sabah "evrad"ını okuduktan ve namazını kılıp
               zikrini bitirdikten, "Sabah şerifler hayrola, hayırlar fethola, şerler defola!" diye duasını da tamam-
               ladıktan sonra -başında keten takke, sır tında nafe kürk, burnunda altın gözlük- köşesinde hususi



                                                                                                    25
   21   22   23   24   25   26   27   28   29   30   31