Page 27 - Türk Dili ve Edebiyatı 10 | Kazanım Kavrama Etkinlikleri
P. 27

5         TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 10                          Ortaöğretim Genel Müdürlüğü




            bir ehemmiyetle oturur, evin erkânını nezdine çağırırdı. Önünde hokka, kalem ve elinde bir defter
            hazır... İçtima dan maksat, Ramazan erzakını tespit etmek, yani listesini yapıp Asmaaltı tüccarların-
            dan yağcı İbrahim Bey'e gönder mek...
                                                     ***
                 İyi evler mahalle bakkallarından alışveriş etmeyi haysi yete muvafık bulmazlardı. Zaten eski
            zamanda her semtte bakkaliye mağazaları yoktu; mahalle bakkalları ise her şeyin adisini, ucuzunu,
            bayat, bozuk, mahlut, böcekli ve sinekli sini satarlardı. Halleri, vakitleri yerinde olanlar erzakı, kara-
            biberinden pirinç ununa, havyarından maltız sardalyesine pastırmasından kuru cevizine kadar,
            mevsimlere göre hep birden, üçer aylık, Asmaaltı'ndan alırlar, yük arabalarıyla getirip kilerlerine
            doldururlardı. Kaşar peyniri kelleleri, bozulmasın diye pirinç ambarlarında hıfzolunurdu; sabunlar
            evde kesilir, kurutulurdu. O zamanlarda şekerler kelle, daha doğrusu mahruti şekilde satıldığından
            yine boy boy, evlerde kırılır, öyle saklanırdı.
                 Evlerde tel ile sabun kesilişi ve çekiçle şeker kırılışı eğ lenceli olduğundan bugünleri kaçırmaz,
            genç hizmetçilerin saçlarına biriken sabun zerrelerini ve yüzlerine toplanan şeker tozlarını seyret-
            mekten, bilhassa "Giridîzade" sabunu nun kokusundan çok hoşlanırdım.
                 Kahveyi tane halinde selamlığa verirlerdi; onu uşaklar, alevli ateşte ve kalın saçtan yapılmış
            döner tavada kavururlar ve sapının üzerine tespit edilen kocaman değirmende okka larcasıni çeker-
            lerdi. Mahlut olmasından korkulduğu cihetle toz kahve alan yok gibiydi; kahveler, benim çocuklu-
            ğumda, her tarafından dikili, ufacık kazevilerde satılırdı; Mısır pi rinçleri de büyüklerinde... Tuz da
            evlerde dövülür, ince ve beyaz sofra tuzları yalnız Beyoğlu bakkallarında bulunurdu. Bunun içindir
            ki, bazı konaklarda çifte taşlı ve ortası oluklu tuz değirmenlerine de rast gelmek mümkündü.
                                                     ***
                 İşte, büyük konaklarda Şaban ayının son haftaları, bü tün bu hazırlıkların ikmali için telaşla,
            alışverişle geçerdi.
                 Üç tarafı ambarlı büyük kilerin tavanına kancalı büyük çiviler kakılmıştı; bu çivilerden de
            uçları kancalı demirler sarkardı: Hem hava alması, hem de fare dokunmaması icap eden öteberiyi
            asmak için... Bu kilere pek girmezdim; benim zevkimi okşayan orta kattaki ince kilerdi. Raflarına
            reçel ka vanozlarının dizildiği, çömleklerin boy boy sıralandığı bu ferah, havadar yerde henüz tene-
            ke dediğimiz ve bu gün en fazla kullandığımız madeni kaba yer verilmemişti. Nevale, ya toprak, ya
            cam, yahut fıçı ve kutu gibi tahta kaplarda sak lanırdı. Meraklıları, taze yaprak örtülü teneke kutu-
            dan sa tın aldıkları havyarı da hemen çömleğe naklederlerdi. Haklı idiler; zira teneke her şeye, hatta
            kuru olanlara bile o acayip çeşnisini, kokusunu sindiren bir madendir. Tenekecilerin kızgın havayı
            nişadıra sürtüştürdükleri zaman duyduğumuz hem buruşturucu, hem tuzlu kokunun bir derece
            hafıflemi şi, fakat daha yavanlaşmışı...
                 Ramazandan evvel listesi yapılan bir de reçel ve şurup çeşidi vardı. Yazın, ev hanımlarının iti-
            na ile kaynattıkları reçellerle şurupların kıymet bilip bilmedikleri malum ol mayan kimselere -har-
            ran gürra- yedirilip içirilmesine kıyı lamadığından, yine en meşhur dükkândan alınmak şartıyla,
            bunlar hariçten tedarik olunurdu.
                 Ben, yeşilimtırak kabuğu içinden yine yeşilce eti ve be yazımsı çekirdeği sezilen hünnap re-
            çelini tercih ederdim; frenküzümü ile çilek de hoşuma giderdi. Ayrıca Bursa'dan salep reçeli de
            getirttirirdik. Evet... salebin de, dörder köşe kesilmiş tanelerden reçeli yapılırdı ama nasıl? Ve şimdi,
            hâlâ var mıdır, bilmiyorum, tuhafıma giden reçellerden biri de zencefil reçeliydi. Galiba, artık onu
            da bulmak zor... Hoş, pek de özke bir şey değildi.
                 Bizim evde şurup sevilmezdi; kuvveti, güç olmakla be raber, şerbete, yani kaynamamış meyve
            suyuna ve şekerine nane sürtüştürülmüş limonataya verirdik. Turşulardan da makbul tutulanı dol-
            malık kırmızı biberdi; ama içi rendelen miş lahana ve kerevizle doldurulmuş olanı... Kızıl derisine
            bıçağı vurdunuz mu tabağınızda bir bahçe açılırdı. O, dai ma hazır duran nefis bir salata hazinesiydi!
                                                     ***
                 Görüyorsunuz ki, bahis gittikçe yemeğe dökülüyor. Şa yet Ramazan yemeklerini saymaya, ha-
            tırlatmaya ve bilme yenlere tarife kalkışsam dört sayfalık harp devri gazetesinin yarısını bu işe hasret-


          26
   22   23   24   25   26   27   28   29   30   31   32