Page 4 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 | Kazanım Kavrama Etkinlikleri
P. 4

Ortaöğretim Genel Müdürlüğü                         TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 11            1

             5. ÜNİTE: Sohbet ve Fıkra
             Alan Becerileri: Okuma Becerisi
             Konu          Cumhuriyet Dönemi’nden Bir Sohbet Örneği                            40+40 dk.
             Kazanımlar    A.4. 4. Metnin ana düşüncesi ve yardımcı düşüncelerini belirler.
                           A.4. 6. Metnin görsel unsurlarla ilişkisini belirler.
                           A.4. 7. Metnin üslup özelliklerini belirler.
                           A.4. 8. Metinde millî, manevi ve evrensel değerler ile sosyal, siyasi, tarihî ve mitolojik ögeleri belirler.
                           A.4. 11. Metinde fikrî, felsefi veya siyasi akım, gelenek veya anlayışların yansımalarını değerlendirir.
                           A.4. 13. Yazar ve metin arasındaki ilişkiyi değerlendirir.
                           A.4. 14. Türün ve dönemin/akımın diğer önemli yazarlarını ve eserlerini sıralar.
                           A.4. 15. Metinlerden hareketle dil bilgisi çalışmaları yapar.
              Yönerge  Aşağıdaki metni okuyunuz. Soruları okuduğunuz metni göz önünde bulundurarak cevaplayınız.
                     (Metin, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)


                                                    GÜLER YÜZ

                  Asık suratlı insanlardan hoşlanır mısınız desem tabii bana gülersiniz. Zaten ben de biraz gülme-
              niz için söze böyle başladım. Güler yüze ve gülmeye dair olan bu konuşmayı asık suratla dinlemenizi
              istemem tabii. Konuşurken söze başladığınız sırada karşınızdakinin kaşlarını çattığını, asık bir surat-
              la sizi dinlediğini görürseniz konuşmak hevesiniz kırılır. Lafı kısa kesip bu tatsız sohbeti bir an önce
              bitirmeye bakarsınız. Bir de karşınızdakinin sizi güler yüzle dinlediğini, hatta araya biraz da tatlı söz
              karıştırarak sohbete renk verdiğini görecek olsanız konuştukça konuşacağınız gelir.
                  Zaten öyledir. Güler yüz her şeyden önce insana cesaret verir. Çünkü güler yüzlü insanlar her
              kusuru hoş gören, affeden insanlardır. Dünyada ilk adımlarını yeni atmaya başlamış bir çocuğa her-
              kes güler yüzle bakar. Onun her kusuru yapabileceğini ve bütün kusurların affedilmeye layık olduğu-
              nu önceden kabul ettiğimiz için çocuk karşısında gülümser bir yüz takınırız. Olgun insanlar yalnız
              çocuklara değil, herkese affedici, kusura pek aldırmayıcı bir yüzle bakarlar. Bu dünya öyle çatık kaşla
              dolaşmaya, şunun bunun kalbini kırmaya değer bir dünya değildir. Onun için güler yüzlü insanlar
              arasında yaşayanların hayatı daha tatlı geçer.
                  Bazı kimseler vardır, sanki Cenabı Hak onlara gülmeyi yasak etmiştir. Gülümsemeyi aklı başın-
              da adamın ciddiliğini bozan bir hâl sayarlar. Yüzgöz olmasınlar diye çocuklarına gülmezler; laubali
              demesinler diye komşularına gülmezler. Kaşları sanki kudretten çatılmıştır. Çalışırken çatık, konu-
              şurken çatıklar. Hatta kendilerine ettikleri zulüm yetmiyormuş gibi gülenlere de kızarlar.
                  Hayatı böyle saymak çok yanlıştır. Unutmayalım ki biz insanların hayvanlardan bir farkımız
              konuşmaksa öteki farkımız da gülmektir. Hiç siz ömrünüzde gülen, kahkahalar savuran bir hayvan
              gördünüz mü? Zavallılar kim bilir ne kadar gülmek istiyorlardır! Hatta insan kardeşlerinin öyle bazı
              tuhaflıkları vardır ki onların karşısında herhâlde kahkahalarla gülmek için can atıyorlardır. Ama,
              ne hikmetse, yüzleri gülmeye elverişli bir şekilde yaratılmamıştır. Kendilerini ne kadar zorlasalar
              gülemezler.
                  Hâlbuki insanlar, çok şükür, gülebiliyorlar. Bu imkânı niçin kullanmamalı? Alain (Alayn) fi-
              lozof, hiddetin bir hastalık olduğunu söyler. Hem de hiddeti öksürüğe benzetir. Nasıl öksürük bir
              gıcıkla gelirse hiddet de öyledir. Bir kere başladı mı bir kere ile kalmaz; ikide bir öksürdüğünüz gibi
              ikide bir de hiddetlenir, sağa sola çatarsınız.
                  Bu hastalığın bir tek tedavisi vardır. O da gülmeye alışmaktır. Gülmeye alışmak deyip geçme-
              yiniz. İkinci Cihan Harbi’nden önce, belki de Birinci Cihan Harbi’nin yarattığı ruh hâli yüzünden
              Avrupa’da bazı milletler çok az güldüklerini fark etmişlerdi. Âdeta neşe azalmış, insanlar fazlasıyla
              somurtur olmuşlardı.
                  Bunun en çok Macarlar farkına varmışlar ve hatırımda kaldığına göre Budapeşte şehrinde in-
              sanlara gülmeyi öğreten bir mektep açmışlar. O zaman bu mektebe pek çok öğrenci yazılmış; özel
              olarak yetiştirilmiş hocalar gülmeyi ya öğrenmemiş veya unutmuş olan yaşlı başlı öğrencilerine ha-
              yatın türlü hadiseleri karşısında evlerinde, çalıştıkları yerlerde, kulüplerde, gazinolarda, hatta eğlence
              yerlerinde nasıl güleceklerini öğretmişler. O insanlar şimdi ne hâldedirler pek bilmiyoruz ama fi




                                                                                                     3
   1   2   3   4   5   6   7   8   9