Page 141 - Türk Dili ve Edebiyatı 10 | Kavram Öğretimi Kitabı
P. 141
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü
69 TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 10 Öğretim Programları ve Ders Kitapları Daire Başkanlığı
Kavram Öğretimi
7. ÜNİTE : ANI (HATIRA) > Anı > Anı
Kavram : Anı
Genel Beceriler : Eleştirel Düşünme Becerisi
Alan Becerileri : Yazma Becerisi
Çalışmanın Adı ANI, HİKÂYE, ROMAN İLİŞKİSİ 20 dk.
Çalışmanın Amacı Anıyı, hikâye ve romanla karşılaştırıp aralarındaki ilişkiyi açıklayabilme.
Yönerge: Aşağıdaki metinleri okuyunuz. Metinlerden hareketle soruları cevaplayınız.
Bilgi Notu: Anı, başlı başına edebî bir tür olmasına rağmen hikâye ya da roman türüne kaynak-
lık edebilir. Yazarın yaşadığı veya tanık olduğu bir olay hikâyeye veya romana konu olabilir. Bu tür
eserlerde birinci kişili anlatım kullanılır. Ömer Seyfettin’in Kaşağı, İlk Namaz; Orhan Kemal’in Sağ İç
gibi hikâyeleri ve Peyami Safa’nın Dokuzuncu Hariciye Koğuşu romanı anı türünden yararlanılarak
yazılmıştır.
I. Metin
ATATÜRK HAKKINDA HATIRALAR VE BELGELER
Atatürk’ün Son Günleri
(…)
Son aylarda oraya bir nöbet defteri koydurmuştum. Her günkü sağlık durumu bu deftere kaydedil-
diği gibi, Atatürk’ün yanına girenlerin, ne kadar müddetle yanında kaldıkları da işaret ediliyordu.
Çünkü doktorların önerilerine göre, kendisinin çok yorulmaması gerekiyordu. Daima konuşmak ve
dinlemek âdetinde olan bir insan için, bu halin çok sıkıcı olduğuna şüphe yoktu. Ben, her gün gaze-
teleri okuyor ve özetleri kendisine söylüyordum. Bazen hikâye ve seyahatname şeklinde okuduğum
kitapları da anlatıyordum. Bunların bir kısmını anlatır ve yorulmasın diye geri kalan kısımlarına
başka günler devam ederdim. Hastalık günlerinde, günlük haberleri ve ayrıca resmî bilgiler kendisine
verildikçe, yeni siyasi ve askerî gelişmeler üzerinde düşünce ve görüşlerini ifade eder ve gelecek için
ulusça kuvvetli olmamızı dilerken, dünya barışının sarsıntıda olduğuna işaret eder ve endişe duyardı.
(…)
Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler
II. Metin
KAŞAĞI
(…)
At, ahır işlerinde yalnız tımarı beceremiyordum. Boyum atın karnına bile varmıyordu. Oysa en ke-
yifli, en eğlenceli şey buydu. Sanki kaşağının düzenli tıkırtısı Tosun’un hoşuna gidiyor, kulaklarını
kısıyor, kuyruğunu kocaman bir püskül gibi sallıyordu. Tam tımar biteceğine yakın huysuzlanır, o
zaman Dadaruh, “Höyt” diye sağrısına bir tokat indirir, sonra öteki atları tımara başlardı. Ben bir
gün yalnız başıma kaldım. Hasan’la Dadaruh dere kenarına inmişlerdi. İçimde bir tımar etmek hırsı
uyandı. Kaşağıyı aradım, bulamadım. Ahırın köşesinde Dadaruh’un penceresiz küçük bir odası vardı.
Buraya girdim. Rafları aradım. Eyerlerin arasına falan baktım. Yok, yok! Yatağın altında, yeşil tahta-
dan bir sandık duruyordu. Onu açtım. Az daha sevincimden haykıracaktım.
(…)
Ömer Seyfettin, Kaşağı
138