Page 87 - Türk Dili ve Edebiyatı 11 | Kavram Öğretimi Kitabı
P. 87
Ortaöğretim Genel Müdürlüğü
Kavram Öğretimi 42
Öğretim Programları ve Ders Kitapları Daire Başkanlığı TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 11
1. Aşağıdaki metinlerden hangisi modernist bir romandan alınmış olabilir? Gerekçeleriyle yazınız.
EYLEMBİLİM
(…)
Bir insan -özellikle benim gibi bir insan- ne zaman yazmaya başlar? Daha doğrusu, ne zaman
onun için yaşadıkları, hissettikleri, düşündükleri artık ifade etmekten kaçamayacağı bir yoğunlu-
ğa ulaşır? Bilmiyorum, insan kendisi için böyle bir durumda olduğunu söyleyebilir mi? Bilmiyo-
rum. Büyük bir acı, belki bir aşk, belki de çok başka bir sarsıntı sonucu insan kendini önemli bir
kararın öncesinde; belirsiz de olsa, yaklaşan bir değişimin huzursuzluğu içinde bulabilir. Korkulu
bir bekleyiştir bu: İnsan bu bilinmeyen sarsıntının yaklaştığını hissedince bir süre ne yapacağını
bilemez. Sonra bütün gücüyle, belki de daha önce hiç hayalinden geçirmediği girişimlere atılır,
daha doğrusu kendini daha önce düşünmeye bile cesaret edemeyeceği bir eylemin içinde bulur.
Bir eylemin içinde bulur... daha önce düşünmeye bile cesaret edemeyeceği bir eylem... bir ey-
lemin içinde nasıl bulur insan kendini? Hayalinden bile geçirmediği bir eylemin içinde bulur
mu kendini insan? Hayır, böyle bir şey olamaz. Hiç olmazsa daha önce tasarladığı ya da hayal
gücünü aşmayan bir durumda insan akıl ve ruh gücünü koruyabilir. İnsan... insan... kim bu insan?
(…)
Oğuz Atay, Eylembilim
YARBÜKÜ
(…)
Remzi dikildi kaldı. Vadinin içi hafiften kararmağa başlamıştı bile. Bu saatlerde Yapılı köyünün
bütün büklerinden köye doğru bir yürüyüş başlardı. Kayalıklar arasından, kumluklardan yokuş
yukarı giden bük yollarında kadınlı erkekli kümeler; heybeler, otlar yüklü eşeklerini önlerine ka-
tıp köye dönerlerdi. Kumluk, kıraç bayırlardı buralar. Yolun yarısına doğru bazı büklerin yolları
birleşirdi. O zaman kümeler daha da kalabalıklaşırdı. Herkes ahbabını, akranını bulur; güle konu-
şa yürürdü. Böyle konuşarak yürümek adama günün yorgunluğunu unuttururdu belki. Hiç yorgun
insanlara benzemezlerdi. Hele gençler bu yollarda öyle neşeli yürürlerdi ki mezarlık tepeyi çıkıp
da köyü karşılarında görüverince,
— Ohoo... Gelmişiz, hiç farkında değiliz, demekten kendilerini alamazlardı. Çamurun, çökeğin
içinde bütün gün çalışıp yorulduktan sonra üstüne bir de yokuş yukarı bir saatlik yol yürümek
-eğer konuşup gülüşerek olursa- onlara hiç koymazdı. Hamurları öyle yoğrulmuştu. Bük yollarını
Allah’ın her günü sabah iner, akşam çıkarlardı.
(…)
Talip Apaydın, Yarbükü
(Metinler, aslına sadık kalınarak alınmıştır.)
85
Hazırlayan: Osman ŞEN