Page 9 - Türk Dili ve Edebiyatı 12 | Kavram Öğretimi Kitabı
P. 9

Ortaöğretim Genel Müdürlüğü
         3       TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 12                              Öğretim Programları ve Ders Kitapları Daire Başkanlığı
                 Kavram Öğretimi
          2. ÜNİTE    : HİKÂYE > Cumhuriyet Dönemi’nde Hikâye > 1960 Sonrası Hikâye
          Kavram      : Bireyin İç Dünyasını Esas Alan Hikâye
          Genel Beceriler  : Eleştirel Düşünme Becerisi
          Alan Becerileri  : Okuma Becerisi

          Çalışmanın Adı       BİREYİN İÇ DÜNYASINI ESAS ALAN HİKÂYENİN ÖZELLİKLERİ              20 dk.
          Çalışmanın Amacı  Bireyin iç dünyasını esas alan hikâyenin özelliklerini metinden yola çıkarak ifade edebilme.


          Yönerge: Aşağıdaki bilgi kutucuklarından ve metinden hareketle soruları cevaplayınız.


                        BİREYİN İÇ DÜNYASINI ESAS ALAN HİKÂYELERİN GENEL ÖZELLİKLERİ


                    1             2             3             4             5             6






                B rey n kend s    Tasv rlerde   Olaylar kadar   Merak unsuru   H kâyelerden   Geleneksel
                ve toplumla   dı  dünya ve   d l ve anlatım   arka plana   sosyal b r yarar   yer ne, yen
                çatı ması, kaçı    gerçekl k   önem        t lm  , daha   beklenmem  ,   anlatım
                ve bunalım    yer ne ruh    kazanmı ,     çok ruh       okurun b r    tekn kler
                h kâyelerde   tahl ller     h kâyelerde   tahl ller ne   ana f kre    ben msenm  ;
                en çok   lenen  önemsenm  ,      rsel b r d l   yer ver lm  t r.  ula ması    ç konu ma,
                temalardır.   çevren n de   kullanılmı tır.              stenmem  t r.   ç çözümleme,
                               nsan ruhuna                                            b l nç akı ı
                              etk s                                                   tekn kler nden
                              göster lm  t r.                                         yararlanılmı tır.






                                                     TEPE
           Yıllardan beri her akşam yaptığı, hiç yapmazmış gibi, hiç yapmamış gibi, içi titreyerek, heyecanını
           ellerinin ürperişinde, avuçlarının soğuk soğuk terleyişinde duyarak yaptığı, her akşam, yağmur da
           yağsa, hava soğuk da olsa, yaptığı bir şey var: Değneğine abanarak, ağır, yorgun adımlarla, Aventi-
           nus’un eteğine tırmanmak.
           Ama ayaklarından çok değneğine dayandığı, güvendiği, ayaklarınınkinden, bacaklarınınkinden çok
           değneğinin sağlamlığına güvenerek bu serüvene giriştiği günler de geride kalmışa benziyor. Şimdi
           değneği ne kadar bükülmez olsa, kollarına duyduğu, değneği kavrayan ellerine duyduğu güveni yi-
           tirmeğe başlıyor. Sona eren kasımla birlikte güneşli akşamların da sona ermek üzere olduğunu dü-
           şünüyor. Birkaç haftadır, öğle sonrasının uyku saatlerinde ırmak boyuna gidip o tek kavağın dibinde
           oturduğu zaman önünden hızla akıp giden suların yeşilden çok sarıya çaldığını, burgaçlarda kuru
           yaprakların, kırık dalların, çürümüş sepetlerin, küfelerin dönüp dönüp durduğunu görüyor, ırmağın
           ortasında sık sık, sapsarı bir çamur akıntısını, bir toprak eriyiğini, seçiyor.
           Martı, ısıtıcı güneşi yeniden yaşamak, tatmak, suların çamur şansından yavaş yavaş yeşile dönüşme-
           sini seyretmek, günün birinde karpuzları, incirleri, üzümü yeniden görmek, uzaklarda, uzak zaman-
           larda, uzak yerlerde anlatılmış, hayal meyal anımsanan, olmayacak, inanılmayacak masallar gibi ge-
           liyor şimdi ona. Oysa yeniden incir, üzüm yemek, onu yeni bir kışa, büsbütün inanılmaz, yaşanması
           daha da az olası bir serüvene doğru sürüklemeyecek mi? O yaklaşmanın uzaklaştırıcılığını daha da
           acı, daha da keskin, duymayacak mı yüreğinde? Bu gitgide boşalan bir kalıp, bir güzelliğin gölgesi
           halini alan yürüyüş, yaşayış gibi olan bu yürüyüş, bir çıkıştan sonraki bir doluluk, bir tamlık, bir tepe-
           den çevreye, geçmişe, güçlüğe bakış anı ile bir dinlenme, gücünün son damlasına dek kavranmasıyla
           anlam kazanmış bir denge anı ile taçlanan, doruklanan yürüyüş, günün birinde gündelik yaşayışının
           içinde bir acı anı, bir iç burkuntusu, gününün etine saplanan bir diken olmağa başlamıştı.
           Gene, buz tutmuş bir geçmiş zaman yokuşunda, çocukların kaya kaya camlaştırdıkları bir çocukluk



          6
   4   5   6   7   8   9   10   11   12   13   14